top of page
  • Gri LinkedIn Simge
  • facebook
  • twitter
  • instagram

Arama Sonuçları

Boş arama ile 116 sonuç bulundu

Blog Yazıları (90)

  • Beden Kitle İndeksi (BKI): Sağlığın Gerçek Bir Göstergesi mi?

    BKI Nedir ve Neden Kullanılır? Beden Kitle İndeksi (BKI), vücut ağırlığınızı boyunuza göre değerlendiren basit bir hesaplama yöntemidir. Yıllardır sağlık kuruluşlarında yaygın olarak kullanılan BKI, bir kişinin kilolu, zayıf ya da “normal” kilolu olup olmadığını belirlemek amacıyla kullanılmaktadır. Ancak bu yöntemin, sağlığı yalnızca vücut ağırlığına indirgemesi nedeniyle giderek daha fazla eleştirildiğini görmekteyiz. Birçok uzman artık BKI’nin hem bireysel hem de toplumsal düzeyde sağlık değerlendirmeleri için yetersiz, hatta yanıltıcı olabileceğini savunmaktadır. BKI’nin Tarihçesi ve Hesaplanma Yöntemi BKI, 1832 yılında Belçikalı matematikçi Lambert Adolphe Jacques Quetelet tarafından geliştirilmiştir. Bu yöntemin amacı, hükümetlerin toplum sağlığını değerlendirmelerine yardımcı olacak şekilde bireylerin obezite düzeylerini tahmin etmekti. Ancak Quetelet bile bu yöntemin birey sağlığını değerlendirmek için değil, genel nüfus eğilimlerini görmek için uygun olduğunu belirtmişti. Vücut kitle indeksi nasıl hesaplanır? Vücut kitle indeksi (VKİ), bir kişinin boyuna göre normal bir vücut ağırlığına sahip olup olmadığını belirlemek için kullanılan bir ölçüttür. VKİ hesaplamak için aşağıdaki adımlar takip edilir: Kişinin kilosu (kg) ölçülür. Kişinin boyu (metre cinsinden) ölçülür. Boyun metre cinsinden karesi alınır. (Örneğin, 1.75 m boyundaki bir kişinin boyunun karesi 1.75 x 1.75 = 3.06 m² olacaktır) Kişinin kilosu, boyun metre cinsinden karesine bölünür. (Örneğin, 70 kg ağırlığındaki bir kişi için VKİ hesaplaması şöyle olacaktır: 70 / 3.06 = 22.88) Bu hesaplama sonucunda elde edilen VKİ, genellikle aşağıdaki aralıklara göre değerlendirilir: 18.5 ve altı: Zayıf 18.5 - 24.9: Normal 25 - 29.9: Fazla kilolu 30 - 34.9: 1. derece obezite 35 - 39.9: 2. derece obezite 40 ve üstü: 3. derece obezite (morbid obezite) Ancak, VKİ tek başına bir sağlık değerlendirme aracı değildir ve diğer faktörler de dikkate alınmalıdır. Sağlık uzmanı, VKİ sonucuna dayanarak bir kişinin sağlık durumunu değerlendirirken, yaş, cinsiyet, kas kütlesi ve kemik yoğunluğu gibi faktörleri de dikkate alacaktır. BKI Sağlık İçin Gerçekten Ne Kadar Güvenilir? Araştırmalar, aşırı düşük (<18.5) veya yüksek (≥30) BKI değerlerinin kronik hastalık ve erken ölüm riskini artırdığını göstermektedir. Araştırmalardan Örnekler: 2017 yılında yapılan 30 yıllık bir çalışmada, BKI değeri ≥30 olan bireylerin ölüm riskinin 1.5 ila 2.7 kat daha fazla olduğu görülmüştür. Başka bir çalışmada, obez grubunda olan bireylerin tüm nedenlere bağlı ölüm oranının %20 daha yüksek olduğu bulunmuştur. Aynı şekilde, aşırı zayıf ya da aşırı obez bireylerin yaşam sürelerinin ortalamadan 3 ila 6 yıl daha kısa olduğu gösterilmiştir. Ancak bu sonuçlar, yine de BKI’nin yalnız başına kullanıldığında sağlık değerlendirmesinde yeterli olmadığını gösteren başka verilerle birlikte ele alınmalıdır. BKI’nin Eksiklikleri ve Sınırlamaları 1. Diğer Sağlık Faktörlerini Göz Ardı Eder BKI yalnızca boy ve kiloya bakar. Yaş, cinsiyet, genetik, kas ve yağ oranı, kemik yoğunluğu, yaşam tarzı gibi pek çok faktörü göz ardı eder. Örneğin, aynı boy ve kiloya sahip bir vücut geliştirici ile hareketsiz bir birey aynı BKI değerine sahip olabilir. 2. Kas Kütlesi ve Yağ Ayırımı Yapmaz Kas, yağdan daha yoğun olduğu için yüksek kas oranına sahip bireyler BKI ile obez gibi sınıflandırılabilir. Bu da özellikle sporcular için yanıltıcı sonuçlara yol açar. 3. Yağ Dağılımı Önemli Bir Faktördür BKI, vücut yağının nerede toplandığını dikkate almaz. Oysa karın çevresinde biriken yağ (android tip), kalça ve basen bölgesine göre (gynoid tip) çok daha yüksek metabolik risk taşır. 4. Yaş ve Cinsiyet Farklılıklarını Göz Önünde Bulundurmaz Yaşla birlikte kas kütlesi azalırken yağ oranı artar. Bu da yaşlı bireylerde normalden daha yüksek BKI değerlerinin aslında koruyucu olabileceğini göstermektedir. 5. Irksal ve Etnik Farklılıkları Göz Ardı Eder Asya kökenli bireyler daha düşük BKI’lerde bile yüksek risk taşırken, siyahi bireyler daha fazla kas kütlesine sahip olabilir ve yanlış sınıflandırılabilir. Bu durum, evrensel BKI aralıklarının herkese uymadığını göstermektedir. Alternatif Ölçüm Yöntemleri 1. Bel Çevresi 35 inçten (89 cm) fazla bel çevresi kadınlarda, 40 inçten (101 cm) fazla olan erkeklerde kalp hastalıkları ve diyabet riskiyle ilişkilendirilmiştir. 2. Bel-Kalça Oranı Bu oran, yağın vücutta nasıl dağıldığını gösterir. Bel kalçaya oranla daha genişse risk artar. 3. Vücut Yağ Yüzdesi Kas ve yağ dokusunu ayırt edebildiği için daha doğru sonuçlar verir. Ancak doğru ölçüm pahalı cihazlar (DEXA, BodPod) gerektirir. 4. Kan Testleri Kolesterol, kan şekeri, insülin direnci, tansiyon ve iltihap değerleri gibi testler, metabolik sağlığınız hakkında çok daha fazla bilgi sağlar. Kapsayıcı ve Bireyselleştirilmiş Bir Yaklaşım Neden Önemlidir? Sağlık yalnızca fiziksel ağırlıkla ölçülemez. Psikolojik, sosyal ve çevresel faktörler de en az fizyolojik göstergeler kadar önemlidir. Sağlık profesyonellerinin, BKI dışında kişisel hikâyeleri, yaşam koşullarını ve bireysel hedefleri göz önünde bulundurarak değerlendirme yapmaları çok daha sağlıklı bir yaklaşımdır. BKI Kullanılmalı mı? Beden Kitle İndeksi (BKI), sağlık değerlendirmesi için kolay, hızlı ve maliyetsiz bir araçtır. Ancak eksik ve hatalı yorumlara yol açabileceği için tek başına kullanılmamalıdır. BKI, sağlık durumunu değerlendirmede yalnızca bir başlangıç noktası olabilir. Daha doğru ve bireyselleştirilmiş sağlık değerlendirmeleri için BKI’nin yanında başka ölçüm yöntemleri de kullanılmalı; yaş, cinsiyet, genetik yapı ve bireysel yaşam tarzı gibi faktörler mutlaka hesaba katılmalıdır.

  • Daha Sağlıklı Alışkanlıklar Oluşturmanın Basit ve Sezgisel Yolu

    sezgisel beslenme Hayat bazen o kadar yoğun ve karmaşık olur ki, kendimize bakım göstermeyi unuturuz. Sağlıklı beslenme, yeterince uyumak, hareket etmek gibi temel ihtiyaçlarımız arka planda kalabilir. Ancak bu yazıda seni büyük değişimlere değil, küçük ama etkili adımlarla  kendi iyiliğine yönelmeye davet ediyorum. Hem de diyet kültüründen uzak , sezgisel yeme yaklaşımıyla uyumlu  bir şekilde. Hazırsan, bedenine ve zihnine nazikçe yaklaşarak daha sağlıklı alışkanlıklar nasıl kurulur, birlikte keşfedelim. Neden Büyük Değil, Küçük Değişimler? Diyet ve fitness dünyası genellikle hızlı, köklü ve büyük değişiklikleri över. “Ya büyük oyna ya da hiç oynama” mottolarını bilmeyen yoktur. Ama gerçek şu ki, bu büyük değişimler genellikle uzun vadede sürdürülemez. Psikolojide “öz-yeterlik” diye bir kavram vardır. Kişinin bir davranışı gerçekleştirme becerisine olan inancı, o davranışı gerçekten yapıp yapamayacağını belirler. İşte bu yüzden kendimize güvenle uygulayabileceğimiz küçük adımlar  atmak, aslında uzun vadeli ve kalıcı değişimin anahtarıdır. Ayrıca unutma, küçük şeyler sandığından çok daha etkilidir. Uykusuz bir gece, geçiştirilen bir kahvaltı ya da ihmal edilen 10 dakikalık yürüyüş bile tüm gününü etkileyebilir. Aynı şekilde, küçük ama düzenli öz bakım davranışları da olumlu bir döngü başlatabilir. Sezgisel Yeme Ne Diyor? Sezgisel yeme, bedenin doğal sinyallerine güvenmeyi, kendine karşı şefkatli olmayı ve sağlığı beden ağırlığından bağımsız düşünmeyi temel alır. Bu yaklaşımda herhangi bir davranış sana kısıtlayıcı  ya da zorlayıcı  geliyorsa, o davranış sezgisel değildir. Bu yüzden, sağlıklı alışkanlıklar oluştururken temel sorumuz şu olmalı: “Bu davranış, bedenime ve ruh halime iyi geliyor mu? Kendimi iyi hissettiriyor mu?” Alışkanlıkları Bir Bitki Gibi Düşün Davranış bilimci BJ Fogg’un çok sevdiğim bir benzetmesi var: alışkanlıkları bir bitki gibi yetiştirmek. Önce uygun bir yer bulursun (yani günlük yaşamında sürdürebileceğin bir zaman ve ortam), sonra onu küçük adımlarla beslersin. Başta biraz daha fazla ilgi ve dikkat gerekebilir ama zamanla kök saldığında artık alışkanlık haline gelir. Ve tıpkı gerçek bir bitki gibi, bazen alışkanlıklar da sarsılır: stresli dönemler, hastalıklar, yoğun işler... O zaman tekrar biraz daha ilgi göstermek gerekir. Ama kök sağlam olunca, tekrar yeşermek kolay olur. Gerçek Hayattan Bir Örnek Diyelim ki bu yıl daha fazla esnemek istiyorsun. “Haftada 3 gün yoga yapacağım!” gibi büyük bir hedef koymak cazip gelebilir. Ama bu sürdürülebilir olmayabilir. Bunun yerine, her gece yatağa yatmadan önce, alarmını kurduktan sonra sadece 5 dakika esneme yapmayı deneyebilirsin. İlk başta “ne işe yarar ki?” gibi gelebilir ama bu küçük hareket, bedenini dinlemeyi, kendinle bağlantı kurmayı ve rahatlamayı beraberinde getirir. Üstelik seni gün içinde de esneme molalarına teşvik edebilir. İşe Yarayan Küçük Alışkanlık Önerileri İşte sezgisel yeme felsefesiyle uyumlu birkaç küçük ve şefkatli alışkanlık önerisi: Sabahları kahveyle birlikte bir bardak su içmek. Her öğünde kendine “Bu beni gerçekten doyuracak mı?” diye sormak. Ara öğünleri atlamak yerine, yanında sevdiğin atıştırmalıklardan bulundurmak. Sosyal medyada sana iyi gelmeyen hesapları sessize almak. Kendini kötü hissettiğin bir günde bile 5 dakika dışarı çıkıp derin nefes almak. Yemekten sonra suçluluk duymak yerine, tatmin duygusuna odaklanmak. Unutma, amaç mükemmel olmak değil , kendine daha iyi bakabilmek . Hedef Değil, Niyet Belirle Yeni yıl kararları yerine, kendine nazik niyetler belirlemeyi dene. Bu niyetler bir hedefe ulaşmak zorunda değil; sadece seni destekleyen bir yön çizebilir. Benim bu yılki niyetlerimden bazıları şöyle: Alışveriş yaparken daha bilinçli tercihler yapmak, Hafta içi akşamları şarap tüketimini azaltmak, Gönüllü çalışmalara daha fazla zaman ayırmak. Sen de istersen aşağıya kendi niyetlerini yazabilir, bu yolculukta birlikte ilerleyebiliriz. Son Söz Bu yıl kendine şunu sormayı unutma: “Bedenime, ruh halime ve yaşamıma nazikçe yaklaşmak için bugün küçük ne yapabilirim?” İşte o küçük adım, belki de yeni yılın en büyük dönüşümünü başlatabilir.

  • Polikistik Over Sendromunda (PCOS) Beslenme

    Polikistik Over Sendromu PCOS Nedir? PCOS veya Polikistik Over Sendromu, hormonal bir bozukluktur. PCOS'un kesin nedeni bilinmemekle birlikte, genetik ve çevresel faktörlerle ilişkili olduğu düşünülmektedir. Aynı zamanda iltihaplanma ile bağlantılı bir durumdur, yani altta yatan kronik inflamasyon, bu rahatsızlığın büyük bir kısmını tetikliyor gibi görünmektedir. Ne yazık ki, PCOS’un kesin bir tedavisi yoktur. Ancak, medikal yönetim ve yaşam tarzı değişiklikleriyle inflamasyonu azaltmak ve semptomları hafifletmek, hatta ortadan kaldırmak mümkündür. PCOS’ta en çok etkilenen hormonlar androjenler, progesteron ve insülindir. PCOS’lu kadınlar, genellikle “erkeklik hormonu” olarak bilinen androjenleri daha yüksek seviyelerde üretirler (aslında tüm kadınlar androjen üretir). Yüksek insülin seviyeleri ve insülin direnci de PCOS’ta yaygındır. İnsülin, glikozun hücrelere girerek enerji olarak kullanılmasını sağlayan bir hormondur. Bu seride insülin hakkında çok konuşacağız çünkü PCOS'lu kadınların yaşadığı beslenme ve kilo problemlerinin çoğu bununla bağlantılıdır. Ayrıca, PCOS’ta progesteron seviyeleri genellikle düşüktür. PCOS Belirtileri Nelerdir? PCOS belirtileri oldukça çeşitlidir ve çoğu zaman kadınlar için “normal” kabul edilen (ağrılı regl dönemleri ve ruh hali değişimleri gibi) ya da strese bağlanan semptomlarla karıştırılır. Bu yüzden birçok kadın PCOS tanısı almakta zorlanır veya yıllarca (hatta on yıllarca!) PCOS semptomlarıyla yaşar ve bunları hayatın doğal bir parçası sanır. Kadın sağlığında sıkça karşılaşılan sinir bozucu bir durum! İşte yaygın PCOS belirtileri: Yorgunluk  – Glikoz, vücudumuzun ana enerji kaynağıdır ve insülin direnci glikozun hücrelere girişini yavaşlattığı için yorgunluk sık görülen bir şikayettir. Ayrıca, uyku problemleri (uykusuzluk gibi) de PCOS’ta yaygın olup, yorgunluğu daha da artırır. İstenmeyen tüylenme  – Hirsutizm olarak da bilinen aşırı tüylenme; yüz, göğüs, kollar ve karın bölgesinde yaygın olarak görülür. Saç dökülmesi ve saç incelmesi Kilo vermekte zorlanma  – PCOS fazla kiloya neden olmasa da (ve birçok zayıf kadın da PCOS’a sahip olabilir), kilo vermekte zorluk yaygındır. PCOS'lu kadınlar genellikle diyet yapmaktan bıkmış ve hayal kırıklığına uğramış olarak bana başvururlar. Bunun irade eksikliğiyle hiçbir ilgisi yoktur; tamamen biyolojik nedenlerle ilgilidir. Adet düzensizlikleri  – Düzensiz veya geciken adetler, ağır kanamalar ve ağrılı regl dönemleri PCOS’un yaygın belirtilerindendir. Kısırlık  – PCOS, kadınlarda kısırlığın önde gelen nedenidir. Ancak, PCOS tanısı almak, doğurganlık tedavisi olmadan hamile kalamayacağınız anlamına gelmez. Akne  – Özellikle çene, yanaklar, çene hattı ve üst boyun bölgesinde hormonal akne yaygındır. Ruhsal bozukluklar  – PCOS’lu kadınlarda anksiyete ve depresyon daha sık görülür. Ayrıca, yüz tüyleri, kilo sorunları, akne ve kısırlık gibi semptomlarla baş etmek zorunda kalmak da psikolojik olarak zorlayıcı olabilir. Diyabet ve kalp hastalığı riski  – PCOS’un altında yatan inflamasyon ve insülin direnci zamanla diyabet ve kalp hastalığı riskini artırabilir. PCOS ve Kilo Kaybı Birçok kadın PCOS teşhisi aldığında, özellikle daha büyük bedenlere sahipse, ilk tavsiye olarak "sadece kilo ver" denir. Çoğu kişinin tek duyduğu öneri budur. Kısa vadede kilo kaybı bazı semptomları geçici olarak hafifletebilir gibi görünse de, uzun vadede bilinçli kilo kaybı daha fazla zarar verir. PCOS’un kesin nedeni bilinmese de, insülin direnci ve kronik inflamasyonun bu durumu tetikleyebileceği düşünülmektedir. Çoğu sağlık uzmanı, PCOS’u yönetmek için kilo kaybını önerir, ancak bu yaklaşım her zaman etkili veya sürdürülebilir değildir. Kilo kaybı önerisi, kadınları kalori kısıtlamasına ve aşırı düşük karbonhidratlı diyetlere yönlendirebilir. Bu tür diyetler kısa vadede bazı semptomları hafifletebilir, ancak uzun vadede metabolizmayı yavaşlatarak daha fazla kilo alımına, yeme bozukluklarına ve besin eksikliklerine yol açabilir. PCOS’lu bireylerde kilo kaybı zor olabilir çünkü insülin seviyeleri genellikle yüksektir. İnsülin, bir büyüme hormonu olduğu için vücudun yağ depolamasını artırabilir. Ayrıca, kronik stres, uyku eksikliği ve genetik faktörler de kilo kaybını zorlaştıran etmenler arasındadır. Kilo kaybını birincil hedef olarak belirlemek yerine, vücudu besleyici yiyeceklerle desteklemek, stres yönetimi uygulamak ve düzenli uyku alışkanlıkları oluşturmak daha sürdürülebilir bir yaklaşımdır. PCOS Yönetiminde Beslenme PCOS yönetiminde beslenme büyük bir rol oynar, ancak katı diyetler yerine sürdürülebilir ve dengeli bir yaklaşım benimsemek daha etkilidir. İşte PCOS’ta beslenme konusunda dikkat edilmesi gereken temel noktalar: 1. Yeterli ve Dengeli Beslenme İlk olarak, vücudun yeterli enerji aldığından emin olmalıyız . PCOS metabolizmayı yavaşlatabilir ve birçok kadın nedensiz kilo alımı  yaşar. Kilo vermek için kalorileri kısıtlarlar ve tartıda değişiklik görmeyince daha da azaltırlar. Bana geldiklerinde, çok az yemek yediklerini  görüyorum. Ancak ciddi kalori kısıtlaması, PCOS’un altında yatan sorunları daha da kötüleştirebilir . Vücut, hormonların düzgün çalışabilmesi için yağlara ve proteine  ihtiyaç duyar. Diyet yapmak ve kalorileri kısıtlamak, hem fiziksel hem de psikolojik olarak stres seviyelerini artırarak kronik iltihaplanmayı  besler. PCOS’lu kadınlara genellikle düşük karbonhidratlı diyetler önerilir, ancak uzun vadede bu tür kısıtlamalar kilo döngüsüne (artış-azalış döngüsü) yol açarak  zarar verebilir. 2. Düzenli Beslenme Alışkanlıkları İnsülin direnci , PCOS’un en büyük zorluklarından biridir. İnsülin, kan dolaşımındaki glikozun hücrelere girmesine yardımcı olan bir hormondur. Hücreler insüline duyarsız hale geldiğinde , glikoz hücrelere giremez ve enerjiye dönüşemez. Düşük karbonhidratlı diyetler  uygulandığında, hücreler daha fazla glikoza aç hale gelir  ve tatlı krizleri yoğunlaşır . Uzun süre aç kalmak veya düşük karbonhidratlı bir diyet uygulamak, vücudu daha fazla karbonhidrat tüketmeye zorlayabilir ve aşırı şeker isteğine yol açabilir. Bunun yerine: Günde üç ana öğün ve ara öğünler tüketerek kan şekerini dengede tutmak, Her öğünde kompleks karbonhidrat, protein ve sağlıklı yağlar tüketmek, Ara öğünlerde meyve ve yoğurt, ceviz ve kuru meyve gibi dengeli seçenekler tercih etmek önemlidir. 3. Lif Açısından Zengin Karbonhidratlar Seçmek Karbonhidratlar tamamen kesilmesi gereken besinler değildir. Özellikle lif açısından zengin olan tam tahıllar, baklagiller, sebzeler ve meyveler, kan şekerinin daha dengeli seyretmesine yardımcı olur. Beyaz ekmek, beyaz pirinç gibi rafine karbonhidratlar yerine, tam buğday ekmeği, kinoa, bulgur, yulaf gibi kompleks karbonhidratları tercih etmek uzun süreli tokluk sağlar ve insülin seviyelerinin dalgalanmasını önler. PCOS Yönetiminde Beslenme Dışı Faktörler PCOS yönetiminde beslenme önemli olsa da, diğer yaşam tarzı faktörleri de büyük rol oynar. 1. Daha iyi uyku alışkanlıkları edinmek Beslenmeden bağımsız olarak, uyku düzeniniz , PCOS yönetiminde beslenmeden daha önemli bile olabilir . Yetersiz uyku , vücudun stres tepkisini tetikler ve inflamasyonu artırabilir Uyku düzenini sağlamak için: Saat 14:00'ten sonra kafein tüketmeyin. Her gece aynı saatte yatağa girin. Mavi ışık yaydığı için yatmadan 1 saat önce ekran kullanımını azaltın veya mavi ışık filtresi kullanın. Gün içinde hareket edin ve mümkünse güneş ışığı alın. Yatak odanızı serin ve rahat bir hale getirin. Stresi yönetin, çünkü stres uyku kalitenizi doğrudan etkileyebilir. 2. Stres yönetimi Kronik stres, vücudun iltihabı düzenleme yeteneğini bozar . İş, aile, mali sıkıntılar, hatta PCOS semptomlarının kendisi  (yorgunluk, akne, doğurganlık problemleri, tüylenme vb.) stres kaynağı olabilir. Ayrıca PCOS, kaygı ve depresyon riskini artırır . Bu yüzden, stresle başa çıkmanın yollarını bulmak çok önemlidir. Arkadaşlar, aile, meditasyon, egzersiz, terapi... ya da hepsini birden kullanabilirsiniz! 3. Omega-3 yağları artırmak PCOS’lu kadınlar, iltihabı azaltmak için daha fazla omega-3 yağ asidine ihtiyaç duyabilir . Omega-3 bakımından zengin besinler şunlardır: Yağlı balıklar  (somon, uskumru, ton balığı, sardalya, alabalık) Ceviz, keten tohumu, chia tohumu, kenevir tohumu Yeşil yapraklı sebzeler, kış kabağı, otla beslenmiş hayvanların süt ve yumurtaları Besinlerden alınan omega-3, takviyelerden daha faydalıdır, ancak gerektiğinde takviye kullanımı için bir doktor veya diyetisyenle konuşabilirsiniz . 4. Takviye ve İlaç Kullanımı PCOS yönetimi kişiye özel olmalıdır. Bazı kadınlar, insülin duyarlılığını artıran metformin gibi ilaçlardan fayda görebilir. Ayrıca, inositol, D vitamini ve magnezyum gibi bazı takviyeler PCOS semptomlarını hafifletmede etkili olabilir. Ancak, takviye kullanmadan önce mutlaka bir doktor veya diyetisyenle görüşmek gereklidir. Sonuç: Kilo Kaybına Değil, Sağlığa Odaklanın PCOS yönetiminde amaç, sürdürülebilir sağlıklı alışkanlıklar geliştirmek ve vücudu destekleyici bir beslenme düzeni oluşturmaktır. Kilo kaybı her zaman mümkün veya gerekli olmayabilir. Sezgisel beslenme, PCOS semptomlarını hafifletmeye yardımcı olurken, aynı zamanda yiyeceklerle sağlıklı bir ilişki kurmayı da destekler. Bu yazının, PCOS yönetimi için pratik stratejiler sunmasını umuyorum . Daha fazla destek almak isterseniz, bireysel danışmanlık hizmetimiz hakkında bilgi alabilirsiniz . PCOS ile mücadele eden kişilere beslenme ve sağlıklı yaşam tarzı konusunda destek vermek isteriz.

Hepsini Görüntüle

Diğer Sayfalar (25)

  • Andumedic 3 Pro Amasya | Furkan Büyükbayraktar

    Amasya Andumedic 3 Pro - Diyetisyen Furkan Büyükbayraktar Amasya ANDUMEDIC®3 Pro Terapi Sistemi ANDUMEDIC® 3, özellikle klinik ve profesyonel uygulamalar için tasarlanmış, CLASS IIA sınıfı sertifikalı bir medikal cihazdır. Andulasyon terapi sistemi Kızıl ötesi ısının ve mekanik titreşimlerin kombinasyonu sayesinde, insan vücudu ATP (adenozin trifosfat) üretimini aktive eden fiziksel uyaranlar tarafından uyarılır ve bu sayede, kas sistemi yoğun bir rahatlamaya kavuşur. Bu yolla, ağrı giderimi sürecinde vücut, etkili bir şekilde desteklenebilir. DAHA HIZLI İYİLEŞME Andulasyon terapisinin vücuda olan etkileri tarafından tetiklenen, damar sağlığı açısından yaşamsal öneme sahip nitrik oksit (NO) salınımı artar, bu da vasküler duvarların durumu için merkezi bir önem taşımaktadır. Buna ek olarak düzenli Andulasyon uygulaması iyi kolesterol (HDL) seviyesini yükseltirken kötü kolesterol (LDL) seviyesini düşürür. DAHA FAZLA ENERJİ (ATP) Andulasyon terapisi bir yandan hücre sağlığını geliştirerek öte yandan diğer otojen sağlık kaynaklarının çalışmasını kolaylaştırarak sindirim sisteminin ve metabolizmanın sağlıklı çalışması için gereken zemini oluşturur. TOKSİK MADDE ATILIMI Andulasyon, lenfatik sistem yoluyla atıkların kolayca eliminasyonunu ve detoksifikasyonu sağlayarak bağışıklık sistemi ile ilgili bütün fonksiyonlara destek verir. Andulasyon Teknolojisi Andulasyon, sözcük anlamı itibariyle dalga yaratma, dalgalanım anlamına gelen “ondülasyon” sözcüğünden türetilmiştir. Andulasyon terapisi; organizmanın korunma sistemlerini ve hücre gelişimini destekleyen, geniş bir frekans alanında dokularda biyolojik rezonans titreşimleri üreten, mekanik vibrasyon ile kızılötesi derin ısının kombinasyonundan oluşan yeni jenerasyon, biyofiziksel bir bütüncül terapi yöntemidir. Bu yeni teknoloji, bilim insanları, farklı alanlardan akademisyenler, spor tıbbı uzmanları ve hekimlerin ortak çalışmaları ile geliştirilmiştr . Andulasyon, vücutta bulunan bütün sıvıların salınımını (osilasyonunu) sağlar. Andulasyon, otojen sağlık kaynakları (kendi kendini iyileştirme mekanizmaları) ile kan ve lenf dolaşımının aktivasyonu için çok etkili bi r yöntemtir. Andulasyon yalnızca bir organ veya bir organ sistemi üzerinde etki göstermek yerine, organizmanın önemli fonksiyonlarının üzerinde bütüncül olarak pozitif bir etki sağlar. Andulasyon, sağlığın yeniden kazanılması ve sürdürülmesinin temelini oluşturur . Sürdürülebilir Sağlık, Yüksek Performans, Ağrısız Yaşam DAHA AZ STRES, DAHA İYİ UYKU “Andulasyon” teknolojisinin temelini oluşturan stokastik vibrasyon ile birlikte uygulanan derin kızılötesi ısıyla ciddi bir relaksasyon hissi oluşturulur ve bu da sağlığın korunması ve geliştirilmesinin temel bileşenlerinden biri olarak kabul edilen uyku kalitesine çok ciddi katkılar sağlar. Böylece strese bağlı oluşabilecek bütün kronik hastalıkların bir ölçüde önlemi alınmış olur. MUTLU YAŞLANMA, AĞRISIZ YAŞAM “Andulasyon”, ağrı sinyalleri üzerinde nörofizyolojik ve hormonal bir süperempozisyon oluşmasını sağlar. Negatif ağrı sinyallerine süperempoze olan pozitif sinyaller tetiklenir. Bu süperempozisyon işleminin sonucu olarak beynimiz, artan miktarda pozitif sinyal ve uyarı almaya başlar, işte bu sinyaller ağrının giderilmesini sağlar. Andulasyon’un düzenli olarak uygulanması, “vücudun doğal ağrı gidericisi” olarak tanımlanan endorfin salınımı sağlar. Kızıl ötesi ısı, ağrı dindirilmesini ve rejenerasyonu sağlayan, test edilmiş terapötik bir prosedürdür. Altı adet kızıl ötesi ısı sensörü, yoğun ve yararlı bir rahatlama hali meydana getirirler. Rahatlatıcı ve hoş bir ısı, 780 ila 1400 nm arasındaki frekans alanında bulunan kısa IRA dalgalarıyla oluşturulur. Kan damarlarının genişlemesi sonucunda ısı, iyileşme sürecine olumlu bir katkı sağlayabilir. Dolayısıyla hem kan dolaşımı hem de hücresel dokulara gidecek olan besleyici maddeler artar. Dahası, yararlı ısı etkisi, ağrılı ve derin kas gerginliklerini yok eder. Kan dolaşımının stimülasyonu Şikayetlerin çoğu, yetersiz kan dolaşımından kaynaklanmaktadır. Vücudumuzda bulunan kanıngörevi, vücudumuza gerekli besin maddelerinin temin edilmesidir. Kan dolaşımının yetersiz olduğudurumlarda, bu süreç engellenmiş olur ve kendimizi yorgun ve hasta hissederiz. Sağlıklı kanın akışı ilesağlıksız kanın akışı arasında fark vardır. Sağlıksız kanda bulunan hücreler birbirlerine yapışırlar veburuşurlar. Dolayısıyla kan hücreleri canlılıklarını yitirerek vücuda gittikçe azalan miktarda besin öğesitaşımaya başlarlar. Andulasyon kan dolaşımını hareketlendirerek hücreleri birbirlerinden ayırır.Böylelikle kan akışı artırılmış ve güçlendirilmiş olup, ihtiyaç duyulan besin öğelerinin de büyükmiktarlarda taşınması işlemine devam edilir. Kendimizi yeniden daha sağlıklı ve daha canlı hissederiz. Ağrı sinyallerine süperempoze olarak maskeleyen pozitif sinyaller Andulasyon, ağrı sinyalleri üzerinde nörofizyolojik ve hormonal bir süperempozisyon oluşmasını sağlar. İlk aşamada, negatif ağrı sinyallerine süperempoze olan pozitif sinyaller tetiklenir. Bu süperempozisyon işleminin sonucu olarak beynimiz, artan miktarda pozitif sinyal ve uyarı almaya başlar, işte bu sinyaller ağrının giderilmesini sağlar. İkinci aşamada ise Andulasyonun düzenli olarak uygulanması, “vücudun doğal ağrı gidericisi” olarak tanımlanan endorfin salınımı sağlar. Rahatlama mekanizmalarının harekete geçirilmesi Yorucu ve tüketici aktiviteler vücutta kas gerginliğine neden olur. Bu durumdan etkilenen kaslar, ihtiyacı olan besin öğelerinin bir kısmını alamamaya başlar. Andulasyon kan damarlarını genişletir ve böylece kaslara gönderilen kan miktarı artar. Besin öğelerinin emilimi yeniden olması gerektiği gibi gerçekleşir ve gerginlikler giderilmiş olur Stresin sinir sistemimiz üzerinde olumsuz bir etkisi vardır. Andulasyon, negatif etkileri gideren pozitif sinyaller üreterek dengeyi yeniden sağlar. Bu da stresi azaltır. Lenf sıvısı akışının stimülasyonu Lenf, yalnızca bağışıklık sisteminin bileşik bir parçası olmayıp, aynı zamanda metabolik son ürünlerin atılmasında da önemli bir rol oynamaktadır. Düzenli olarak uygulanacak stimülasyon size stabil bir bağışıklık sistemi ve iyi çalışan bir metabolizma kazandırır. Hücrelerdeki enerji üretimi Andulasyon, ATP (adenozin trifosfat) üretimini uyaran elektriksel mikro-akımlar üretir. Bu süreç, hücrelerimizde bulunan enerji miktarının artırılmasını sağlar. Bu durumun da, organlarımız ve dolayısıyla sağlığımız üzerinde olumlu bir etkisi vardır. Bu sayfada verilen her türlü bilgi sadece aydınlatma amaçlıdır. Söz konusu bilgiler kişileri enforme etmek amaçlı olup, sağlık hizmeti değildir. Aktardığımız bilgiler, tavsiye niteliğinde olup, reçete ya da tedavi yöntemlerinizi değiştirmeye yönelik protokoller değildir. Tanı ve tedavi mutlaka bir doktor tarafından yapılması gereken son derece ciddi bir işlemdir. Her türlü hastalık ve tedavi gerektiren sorunlarınız için lütfen doktorunuza danışınız. Bilimsel Çalışmalar Bu linkte bilimsel çalışmalar ve referansların bir kısmı paylaşılmış olup; LRMT (Lipo Re-Modulation Therapy) literatürde karşınıza aynı zamanda LLLT (Low Level Light Therapy), LLLT (Low Level Laser Therapy), PBMT (Photo Bio Modulation Therapy), RLT (Red Light Therapy), CLT (Cold Laser Therapy) SLT (Soft Laser Therapy) olarak da çıkabilir. Andulasyon Terapi Sistemi (Andullation) ile kan dolaşımı ve mikrosirkülasyon, lenfatik sistem, ATP enerji artışı, stres yönetimi, kolajen liflerinin üretiminin yanı sıra yenilenmeyi de sağladığına dair konularda derlenmiş bilgilere ve bilimsel çalışmalardır. . Çalışmalar Ücretsiz Ön Görüşme Muayene İletişime Geç Sistem hakkında daha fazla bilgi almak ve deneme seansı için ücretsiz ön görüşme talep edebilirsin. Bunun için aşağıdaki bağlantıdan randevu almanız yeterlidir. İletişime Geç

  • Günlük Su Tüketimi Ne Kadar Olmalı | Furkan Büyükbayraktar

    Su, tüm canlıların yaşamını sürdürebilmesi için vazgeçilmez bir kaynaktır. Sağlıklı bir yaşamın temel taşlarından biri olan su, bedenin hem iç hem dış işleyişini destekler. Günlük yeterli su alımı; vücut sıcaklığının dengelenmesi, cilt ve organ sağlığının korunması, sindirim ve boşaltım sistemlerinin düzgün çalışması gibi birçok hayati fonksiyonda kilit rol oynar. Gün boyunca düzenli su içmek, kendinizi hem daha enerjik hem de daha dinç hissetmenizi sağlar. Günlük Su Tüketimi Ne Kadar Olmalı? Su, tüm canlıların yaşamını sürdürebilmesi için vazgeçilmez bir kaynaktır. Sağlıklı bir yaşamın temel taşlarından biri olan su, bedenin hem iç hem dış işleyişini destekler. Günlük yeterli su alımı; vücut sıcaklığının dengelenmesi, cilt ve organ sağlığının korunması, sindirim ve boşaltım sistemlerinin düzgün çalışması gibi birçok hayati fonksiyonda kilit rol oynar. Gün boyunca düzenli su içmek, kendinizi hem daha enerjik hem de daha dinç hissetmenizi sağlar. İnsan vücudu büyük oranda sudan oluşur. Erkek bireylerde bu oran yaklaşık %60, kadınlarda ise ortalama %50 civarındadır. Çocuklarda ise bu oran daha da yüksektir. Gün içerisinde terleme, solunum ve idrarla kaybedilen suyun yerine konması için günlük su tüketimi oldukça önemlidir. Hücrelerden organlara kadar pek çok yapı suya ihtiyaç duyar. Beyin dokusunun yaklaşık %75’i, akciğerlerin ise %80’i sudur. Bu oranlar, suyun sadece bir sıvı değil, vücut sistemlerinin temel taşı olduğunu açıkça gösterir. Günlük Su İhtiyacı Ne Kadardır? Her bireyin günlük su ihtiyacı yaş, cinsiyet, yaşam tarzı ve çevresel koşullar gibi çeşitli faktörlere bağlı olarak değişiklik gösterir. Ancak genel bir çerçeve çizmek gerekirse, sağlıklı bir yetişkinin günlük su ihtiyacı ortalama 2 ila 3 litre arasında değişmektedir. Bu miktarın kişiye özel koşullara göre artabileceğini unutmamak gerekir. Erkeklerin vücut yapısı, kadınlara kıyasla daha fazla suya ihtiyaç duyar. Bu nedenle erkeklerde günlük su tüketimi önerisi yaklaşık 2,5 ila 3,7 litre arasında değişebilirken, kadınlarda bu aralık genellikle 2 ila 2,7 litre arasında olur. Su İhtiyacı Nasıl Hesaplanır? Kişisel su ihtiyacınızı daha net şekilde belirlemek için beden ağırlığınızdan yararlanabilirsiniz. Basit bir formülle günlük su ihtiyacınızı hesaplamak mümkündür: Günlük Su İhtiyacı (litre) = Vücut Ağırlığı (kg) x 0.033 Bu formüle göre 60 kilogram ağırlığındaki bir kişinin günlük su ihtiyacı yaklaşık 2 litre, 75 kilogram olan bir bireyinki ise ortalama 2,5 litre civarındadır. Daha aktif bir yaşam süren, sıcak iklimde yaşayan ya da yoğun egzersiz yapan bireylerde bu miktar artabilir. Yeterli Su Tüketilmezse Ne Olur? Vücudun ihtiyaç duyduğu su miktarı karşılanmadığında bazı olumsuz belirtiler ortaya çıkabilir. Bunlar hem günlük yaşam kalitesini düşürebilir hem de uzun vadede sağlık sorunlarına yol açabilir: Ağızda kuruluk ve susuzluk hissi Baş ağrısı, yorgunluk ve halsizlik Dikkat dağınıklığı, odaklanma güçlüğü Sindirim sisteminde yavaşlama, kabızlık Ciltte kuruma, pullanma ve matlık Bu belirtilerin önüne geçmek ve vücut fonksiyonlarını sağlıklı tutmak için su tüketimine günlük olarak özen göstermek önemlidir. Düzenli Su Tüketiminin Başlıca Faydaları 1. Metabolizma Desteği Sağlar Yeterli su içmek, metabolizmanın sağlıklı çalışmasına katkı sunar. Bu da vücut fonksiyonlarının düzenlenmesine ve yağ yakımının desteklenmesine yardımcı olur. Özellikle kilo vermeyi hedefleyen kişiler için su tüketimi oldukça önemlidir; çünkü tokluk hissini artırabilir ve gereksiz kalori alımını engelleyebilir. 2. Sindirim Sistemine Yardımcı Olur Vücuttaki pek çok sistem gibi sindirim sistemi de suya ihtiyaç duyar. Yeterli su alımı, sindirimi kolaylaştırır ve bağırsak hareketlerini destekleyerek kabızlık gibi sorunların önüne geçebilir. 3. Zihinsel Performansa Katkı Sağlar Beynin büyük bölümü sudan oluştuğu için, düzenli su içmek dikkat, odaklanma ve hafıza gibi bilişsel işlevleri destekler. Su eksikliği, zihinsel yorgunluk ve konsantrasyon eksikliğine yol açabilir. 4. Enerji Seviyesini Artırır Vücut susuz kaldığında kendini halsiz ve yorgun hisseder. Su, hücrelerin oksijen ve besinleri taşımasını kolaylaştırarak daha enerjik bir gün geçirmenize yardımcı olabilir. 5. Böbrek Fonksiyonlarını Destekler Yeterli su tüketimi, böbreklerin toksinleri vücuttan uzaklaştırmasını kolaylaştırır. Bu da böbrek taşı gibi rahatsızlıkların oluşma riskini azaltabilir. 6. Hamilelikte Önemlidir Hamilelik döneminde yeterli su tüketimi hem anne adayının hem de bebeğin sağlığı açısından kritik öneme sahiptir. Su, plasenta dolaşımını destekleyerek bebeğe gerekli besin ve oksijenin taşınmasına yardımcı olur. 7. Cilt ve Saç Sağlığına Katkı Sunar Bol su içmek ciltteki nem dengesini korur, cildin canlı ve parlak görünmesine katkı sağlar. Aynı zamanda saçların daha sağlıklı uzamasına da yardımcı olabilir.

  • Tıbbi Sorumluluk Reddi | Diyetisyen Furkan Büyükbayraktar

    Diyetisyen Furkan Büyükbayraktar Tıbbi Sorumluluk Reddi Sayfası YASAL BİLGİLER Çerez Politikası Gizlilik ve Kullanıcı Sözleşmesi Aydınlatma Metni Tıbbi Sorumluluk Reddi DİYETİSYEN FURKAN BÜYÜKBAYRAKTAR TIBBİ SORUMLULUK REDDİ furkanbuyukbayraktar.com sitesinde yer alan bilgiler yalnızca eğitim ve bilgilendirme amaçlıdır. furkanbuyukbayraktar.com’da ifade edilen tavsiye, fikir ve görüşler, bir ilgili tıp uzmanının gerçek tavsiyesinin yerini almamalıdır. Yazarlar ve yayıncılar, bu web sitesinde yer alan bilgilerin doğru olduğundan emin olmak için elinden gelen çabayı göstermiş olsa da, bilimsel gerçeklerin değişime açık olması dikkate alınması gereken en önemli husustur. Dolayısıyla, furkanbuyukbayraktar.com sitesinde yer alan bilgilerin tam doğruluğunu garanti edemiyoruz. Sonuç olarak, ne bu web sitesinin yazarları ne de yayıncıları, atlanmış, eksik veya tarihli herhangi bir materyalden sorumlu tutulamaz. Ayrıca, bu web sitesinde yer alan yazarlar, okuyucunun rehberlerde gösterilenden farklı bir besin desteği kullanımından farklı sonuçlar aldığı durumlardan da sorumlu tutulamaz. Çevresel ve bireysel faktörler (genetik, yaş, cinsiyet vb.), herhangi bir ek maddenin etkililiğini genellikle değiştirebileceğinden sonuçlar farklı olabilir. Sitede yer alan bilimsel makaleler Pubmed ve Google Akademik sitelerinden derlenerek alınmıştır. Eğer burada paylaşılan makale, araştırma gibi çalışmaların T.C. Anayasasına veya etik kurallara aykırı olduğunu düşünüyorsanız lütfen furkanbuyukbayraktar.com sitesindeki iletişim bölümünden bilgilendiriniz. Bilgilendirme yaptığınız takdirde konu tekrar incelenip eğer aykırı bir durum varsa ilgili paylaşım siteden kaldırılacaktır. Sorumluluk Reddi Beyanı Bu web sitesini okurken, verilen bilgilerin, önerilerin ve verilerin kullanımıyla ilişkili tüm riskleri, yalnızca bu bilgiyi herhangi bir şekilde uygulamaya koymanın bir sonucu olarak ortaya çıkabilecek her şeyden sorumlu olduğunuzu kabul etmiş sayılırsınız. Yasal Uyarı ve Sorumluluk Beyanı furkanbuyukbayraktar.com, sağlık ve uyku alanındaki son gelişmeleri, kapsamlı analizleri, kılavuzlar ve incelemeler sunmak için akademik çerçevede ziyaretçilerine sunan bir sitedir. furkanbuyukbayraktar.com’da paylaşılan bilgilerin içeriği, insanları eğitmenin doğası, okuyucularımızın paylaşılan bilgileri uygulaması ve meydana gelebilecek sonuçların değerlendirilmesi açısından bu bilgilendirme gereklidir. Bu nedenle, bu rehber, furkanbuyukbayraktar.com’un yasal yükümlülüklerini, bildirimlerini özetleyecektir.

Hepsini Görüntüle
bottom of page