Ankilozan Spondilitte Beslenme Yönetimi ve Bütünsel Yaklaşım
- Furkan Büyükbayraktar

- 23 dakika önce
- 6 dakikada okunur

Ankilozan Spondilit (AS), öncelikle aksiyal iskeleti etkileyen, kronik, inflamatuar ve otoimmün karakterli bir hastalıktır. Etyolojisinde genetik yatkınlığın (HLA-B27 geni) yanı sıra çevresel faktörlerin de rol oynadığı bilinmektedir. Son yıllarda yapılan çalışmalar, beslenme alışkanlıklarının ve bağırsak mikrobiyotasının, hastalığın aktivitesi (hastalık alevlenmeleri) ve sistemik enflamasyon üzerinde doğrudan etkili olduğunu göstermektedir.
Hastalığın beslenme ile olan güçlü bağını anlamak için, vücudun arka planda nasıl çalıştığını özetleyen üç temel mekanizmaya bakmak gerekir:
1. Vücuttaki Enflamasyon Durumu
AS hastalığında ağrı ve tutukluğun temel sebebi, vücudun kendi dokularına karşı başlattığı bir iltihap, yani tıbbi adıyla "enflamasyon" sürecidir.
Bu hastalıkta iltihap, eklemlerin iç sıvısından ziyade, kas kirişlerinin ve bağların kemiğe yapıştığı noktalarda başlar. Vücut bu bölgelerde sürekli bir onarım ve savaş halindedir. Beslenme burada kritik bir role sahiptir; çünkü şekerli ve aşırı işlenmiş gıdalar vücuttaki bu yangıyı körükleyen bir benzin görevi görürken, doğru seçilmiş doğal besinler yangıyı söndürmeye yardımcı olabilir.
2. Bağırsak ve Eklem Arasındaki Bağlantı
Son yıllardaki en önemli tıbbi keşiflerden biri, bağırsak sağlığı ile romatizmal hastalıklar arasındaki doğrudan ilişkidir. Araştırmalar, AS hastalarının büyük bir kısmında, mide veya sindirim şikayeti hissetmeseler bile bağırsak yapısında hassasiyet olduğunu göstermektedir.
Bunu "Geçirgen Bağırsak" kavramıyla açıklayabiliriz: Sağlıklı bir bağırsak, tıpkı bir güvenlik filtresi gibi çalışır ve sadece yararlı besinlerin kana geçmesine izin verir. Ancak AS hastalarında bu filtre bazen zayıflayabilir. Bu durumda, sindirilmemiş gıda parçacıkları veya zararlı maddeler kana karışabilir. Bağışıklık sistemi bu yabancı maddeleri gördüğünde alarma geçer ve onlara saldırırken, yanlışlıkla omurga ve eklemlerde de iltihabı tetikleyebilir.
3. "Yanlış Kimlik" Sorunu ve Bakteriler
Hastalıkla sıkça ilişkilendirilen genetik yapı (HLA-B27) ile bağırsaklarımızda yaşayan bazı bakteri türleri arasında ilginç bir benzerlik vardır. Tıp dünyasında bu durum "Moleküler Benzerlik" teorisi ile açıklanır.
Basitçe ifade etmek gerekirse; bağışıklık sistemi bağırsaktaki bazı bakterilerle savaşmak isterken, bu bakterilerin yapısı omurga dokusuna çok benzediği için "yanlış kimlik tespiti" yapar ve vücudun kendi dokularına da saldırır. Bu bakterilerin özellikle nişastalı ve şekerli gıdalarla beslenerek çoğaldığı düşünüldüğünde, beslenmenin neden bağışıklık tepkisini doğrudan etkilediği daha net anlaşılmaktadır.
4. Beslenme Stratejisi: Bağışıklık Sistemini Dengeleme ve İltihabı Yatıştırma
Ankilozan Spondilit yönetiminde beslenmenin temel amacı, sadece karnımızı doyurmak değil, hiperaktif (aşırı çalışan) bağışıklık sistemini sakinleştirmektir. Tıp dilinde "İmmün Modülasyon" olarak adlandırılan bu süreç, aslında bağışıklık sisteminin aşırı tepki vermesini engelleyip normale döndürme çabasıdır. Bu stratejiyi üç ana başlıkta toplayabiliriz: Yağların dengesi, hücresel paslanmanın önlenmesi ve bağırsak bariyerinin onarımı.
4.1. Omega-3 ve Omega-6 Dengesi
Vücudumuzdaki iltihap süreci, büyük oranda tükettiğimiz yağların türüne göre şekillenir. Hücrelerimiz bu yağları kullanarak "haberci moleküller" üretir.
Yangıyı Artıranlar (Omega-6): Ayçiçek yağı, mısır özü yağı ve işlenmiş paketli gıdalarda bolca bulunan Omega-6 yağ asitleri, vücut tarafından ağrı ve iltihabı tetikleyen moleküllere dönüştürülür. Modern beslenmede bu yağları ne yazık ki çok fazla tüketiyoruz.
Yangıyı Söndürenler (Omega-3): Balık yağı (Somon, Uskumru), ceviz ve keten tohumunda bulunan Omega-3 yağ asitleri ise tam tersi bir etki gösterir. Bu yağlar, iltihap yollarını tıkayarak doğal bir "yangın söndürücü" görevi görür.
Strateji: AS hastalarının hedefi, mutfaklarından mısır/ayçiçek yağlarını azaltıp, yerine zeytinyağı ve Omega-3 kaynaklarını koyarak bu dengeyi "barışçıl" yöne çevirmektir.
4.2. Vücuttaki Oksidatif Stresi Önlemek: Antioksidan Gücü
Kronik iltihap, vücutta sürekli bir oksidatif stres yaratır. Bu durum dokuların yaşlanmasını ve hasar görmesini hızlandırır.
Doğal Koruyucular: Meyve ve sebzelere parlak renklerini veren maddeler (mor, kırmızı, koyu yeşil), vücuttaki bu paslanmayı temizleyen temizlik işçileri gibidir.
Zerdeçal Örneği: Özellikle zerdeçalın içinde bulunan "kurkumin" maddesi, tıbbi literatürde üzerinde en çok çalışılan doğal bileşiklerden biridir. Vücutta iltihabı başlatan ana şalteri (NF-kB yolu) kapatmaya yardımcı olduğu gösterilmiştir.
4.3. Bağırsak Duvarını Onarmak
Giriş bölümünde bahsettiğimiz "Geçirgen Bağırsak" sorununu çözmek, bağışıklık sisteminin gereksiz yere alarma geçmesini önler.
Probiyotikler (Dost Bakteriler): Ev yoğurdu, kefir veya fermente turşular, bağırsak florasındaki yararlı bakteri ordusunu güçlendirir. Bu bakteriler, bağırsak duvarında koruyucu bir tabaka oluşturur.
Lifli Gıdalar (Prebiyotikler): Dost bakterilerin hayatta kalması için life ihtiyacı vardır. Soğan, sarımsak, pırasa gibi sebzeler bu bakterileri besler. Ancak burada dikkat edilmesi gereken ince bir çizgi vardır: Bazı AS hastaları nişastaya hassasiyet gösterebilir, bu nedenle lif kaynağı olarak nişastası düşük sebzeler (yeşil yapraklılar, kabak vb.) tercih edilmelidir.
5. Kritik Mikro Besinler: Kemik Sağlığı ve Bağışıklık Desteği
Ankilozan Spondilit, tıbbi açıdan paradoksal (çelişkili) bir hastalıktır. Bir yandan omurgada istenmeyen yeni kemik oluşumları (kireçlenme/kaynama) yaparken, diğer yandan mevcut kemiklerin iç yapısını zayıflatarak "kemik erimesine" (osteoporoz) yol açabilir. Bu nedenle AS hastaları için vitamin ve mineral desteği, sadece genel sağlık için değil, bu hassas iskelet dengesini korumak ve bağışıklık sistemini düzenlemek için stratejik bir öneme sahiptir.
İşte AS yönetiminde öne çıkan üç temel yapı taşı:
5.1. D Vitamini:
D vitamini, toplumda sadece kemikleri güçlendiren basit bir vitamin olarak bilinse de, aslında vücutta bir hormon gibi davranan çok güçlü bir düzenleyicidir.
Neden Önemli? Bilimsel araştırmalar, AS hastalarında D vitamini seviyelerinin genellikle düşük olduğunu ve bu düşüklüğün daha şiddetli ağrı ve tutuklukla ilişkili olduğunu göstermektedir.
Görevi: D vitamini, bağışıklık sisteminin aşırı tepkilerini frenleyen "immünomodülatör" bir etkiye sahiptir. Yani bağışıklık hücrelerine "sakin ol" emrini veren mekanizmanın çalışmasına yardımcı olur. Ayrıca bağırsaklardan kalsiyum emilimi için olmazsa olmazdır.
Öneri: AS hastalarının düzenli kan tahlili yaptırarak, doktor kontrolünde D vitamini seviyelerini ideal aralıkta tutmaları gerekir.
5.2. Kalsiyum:
Hastalık sürecinde omurga esnekliğini kaybederken, kemikler de kırılganlaşabilir. Özellikle hareket kısıtlılığı olan veya dönem dönem kortizon tedavisi gören hastalarda kemik yoğunluğu kaybı riski daha yüksektir.
Görevi: Kalsiyum, kemik çatısının sağlamlığını koruyan temel. İskelet sistemindeki zayıflamayı (osteopeni/osteoporoz) önlemek için diyette yeterli miktarda bulunmalıdır.
Kaynaklar: Süt ürünleri en bilinen kaynak olsa da, laktoz hassasiyeti veya diyet kısıtlaması olan hastalar için koyu yeşil yapraklı sebzeler (roka, dereotu), badem ve susam da kaliteli kalsiyum kaynaklarıdır.
5.3. Magnezyum:
Kronik ağrı ve duruş bozuklukları, kasların sürekli gergin olmasına ve spazmlara yol açar. Magnezyum, bu noktada devreye giren en kritik mineraldir.
Görevi: Kalsiyum kasları kasarken, magnezyum gevşemesini sağlar. Yeterli magnezyum alımı, ağrılı kas kramplarını ve gece bacaklarda oluşan huzursuzluğu hafifletmeye yardımcı olur.
Kritik Bir Detay: Magnezyum ayrıca D vitamininin vücutta aktif hale gelmesi için gereklidir. Yani magnezyum eksikse, aldığınız D vitamini de tam kapasiteyle çalışamaz.
Form Seçimi: Takviye olarak alınacaksa, emilimi yüksek olan formların (Sitrat, Glisinat veya Malat gibi) tercih edilmesi, kas ağrıları ve enerji metabolizması üzerinde daha etkili sonuçlar verebilir.
6. Uzak Durulması Gerekenler: İltihabı Tetikleyen Gıdalar
Ankilozan Spondilit hastalığında vücutta kronik (sürekli) bir iltihap durumu söz konusudur. Tüketilen bazı gıdalar, bu iltihabı daha da artırma özelliğine sahiptir.
Tıp dilinde "pro-enflamatuar" yani "iltihap yapıcı" olarak adlandırılan bu gıdalar, bağışıklık sistemini olumsuz yönde uyarır. Bu durum, hastalığın şiddetlenmesine ve mevcut ağrıların artmasına neden olabilir. Bu nedenle, tedavi sürecini desteklemek için aşağıdaki gıdaların tüketimini sınırlamak veya tamamen kesmek önemlidir.
6.1. Rafine Şeker ve Fruktoz Şurubu
Şeker, sadece boş kalori veya kilo alma sebebi değildir; moleküler düzeyde doğrudan iltihabı tetikleyen bir mekanizmadır.
Mekanizma: Kan şekerinin hızlı yükselmesi, vücutta sitokin adı verilen iltihap habercilerinin (özellikle IL-6 ve TNF-alfa) üretimini artırır.
Gizli Tehlike: Hazır paketli gıdalarda, gazlı içeceklerde ve tatlılarda bulunan "Yüksek Fruktozlu Mısır Şurubu", karaciğeri yorar ve sistemik enflamasyonu toz şekere göre çok daha hızlı başlatır. Şekeri kestiğinizde, ağrılarınızdaki hafiflemeyi genellikle birkaç hafta içinde hissedebilirsiniz.
6.2. Endüstriyel ve Trans Yağlar
Vücut hücrelerimiz, yapısını korumak için doğadaki doğal yağları tanır ve kullanır. Ancak laboratuvar ortamında üretilen veya aşırı işlem görmüş yağlar, vücut için "yabancı madde" hükmündedir.
Trans Yağlar: Margarinlerde, hazır pastane ürünlerinde, cipslerde ve fast-food kızartmalarında bulunur. Bu yağlar damar iç yüzeyini bozar ve CRP (C-Reaktif Protein) gibi iltihap değerlerini yükseltir.
Bitkisel Yağ Dengesizliği: Mısır, soya, pamuk ve ayçiçek yağları çok yüksek oranda Omega-6 içerir. Önceki bölümlerde değindiğimiz gibi, Omega-6 fazlalığı vücudu "savaş moduna" (iltihaba) sokar.
6.3. İşlenmiş Et Ürünleri
Kırmızı etin kendisi tartışmalı bir konu olsa da, "işlenmiş et" konusunda bilimsel görüş nettir: AS hastaları için risklidir.
Kimyasal Yük: Salam, sosis, sucuk, pastırma ve füme etler; raf ömrünü uzatmak için nitrat/nitrit gibi koruyucular ve yüksek oranda tuz içerir.
Etki: Bu katkı maddeleri, bağırsak florasındaki hassas dengeyi bozar (disbiyozis) ve bağırsak bariyerinin zayıflamasına neden olabilir. Bağırsak sağlığı bozulduğunda, AS semptomlarının alevlendiğini hatırlamak gerekir.
6.4. Alkol
Alkol, "Geçirgen Bağırsak" (Leaky Gut) sendromunun en güçlü tetikleyicilerinden biridir.
Mekanizma: Alkol, bağırsak duvarındaki hücrelerin arasını açarak, normalde kana geçmemesi gereken toksinlerin ve bakteriyel atıkların sızmasına yol açar.
İlaç Etkileşimi: Ayrıca AS hastalarının birçoğu karaciğer üzerinde yük oluşturan romatizma ilaçları kullanmaktadır. Alkol tüketimi, bu yükü artırarak karaciğer enzimlerinin bozulmasına neden olabilir.
7. Sonuç
Ankilozan Spondilit (AS) yönetiminde beslenme, sadece bir diyet listesi uygulamak değil, uzun vadeli bir yaşam tarzı değişikliğidir. Bilimsel veriler ışığında görülmektedir ki; yediğimiz gıdalar vücuttaki iltihap seviyelerini, bağırsak sağlığını ve bağışıklık sisteminin tepkilerini doğrudan etkilemektedir.
Bu rehberde ele alınan stratejilerin temel amacı, tıbbi tedaviyi desteklemek ve hastanın yaşam kalitesini artırmaktır. Özetle, AS hastaları için ideal beslenme planı şu üç temel üzerine kuruludur:
Enflamasyonu Azaltmak: Vücutta iltihaba neden olan şeker, işlenmiş gıdalar ve zararlı yağlardan uzak durmak.
Bağırsak Sağlığını Korumak: "Geçirgen bağırsak" riskini azaltmak için probiyotik ve doğal gıdalar tüketmek.
Kemik Yapısını Desteklemek: Kalsiyum, magnezyum ve D vitamini gibi mikro besinleri yeterli düzeyde almak.
Beslenme düzeninde yapılan bu değişiklikler, ilaçların yerine geçmez ancak ilaçların etkinliğini artırabilir, ağrı ataklarının sıklığını azaltabilir ve hastalıkla ilişkili yorgunluk hissini hafifletebilir. Her bünye farklı olduğu için, özellikle nişasta ve gluten gibi şüpheli gıdalarda kişisel denemeler yaparak vücudun verdiği tepkileri izlemek en doğru yaklaşımdır.
Tüketilmesi Gereken Besinler ve Tüketilmemesi Gereken Besinler
Aşağıdaki tablo, AS hastaları için genel kabul görmüş beslenme önerilerini özetlemektedir.
Kategori | Tüketilmesi Önerilenler | Kaçınılması/Sınırlanması Gerekenler |
Yağlar | Zeytinyağı, Avokado yağı, Balık yağı (Omega-3) | Ayçiçek yağı, Mısır özü yağı, Margarin, Trans yağlar |
Proteinler | Somon, Uskumru, Sardalya (Yağlı balıklar), Yumurta, Hindi | Salam, Sosis, Sucuk, İşlenmiş etler, Aşırı yağlı kırmızı et |
Karbonhidratlar | Renkli sebzeler, Kinoa, Karabuğday (Kişisel toleransa göre) | Beyaz ekmek, Makarna, Pirinç, Hamur işleri, Şekerli gevrekler |
Sebze & Meyve | Ispanak, Brokoli, Lahana, Yaban mersini, Kiraz (Renkli olanlar) | Bazı hastalar için: Domates, Patlıcan, Patates (Solanaceae grubu) |
İçecekler | Su, Yeşil çay, Zencefil çayı, Kemik suyu | Gazlı içecekler, Hazır meyve suları, Alkol, Enerji içecekleri |
Diğer | Zerdeçal, Zencefil, Ev yoğurdu, Kefir, Ceviz, Keten tohumu | Hazır soslar, Paketli atıştırmalıklar, Yüksek fruktozlu şuruplar |
Önemli Hatırlatma: Bu rehberdeki bilgiler genel bilgilendirme amaçlıdır. Beslenme programınızda yapacağınız köklü değişiklikleri ve takviye kullanımlarını mutlaka sizi takip eden doktorunuz ile görüşünüz.























Yorumlar