top of page
  • Gri LinkedIn Simge
  • facebook
  • twitter
  • instagram

Arama Sonuçları

Boş arama ile 90 sonuç bulundu

  • Antioksidan Ne İşe Yarar, Faydaları Nelerdir?

    İnsan vücudunun serbest radikaller tarafından oluşturulabilecek oksidatif stresi ortadan kaldırmak için en önemli silahı antioksidanlardır. Antioksidanlar serbest radikalleri temizleyebilen ve hücre hasarını engelleyebilen maddelerdir. İnsanda bulunan antioksidanlar ya vücut tarafından doğal olarak üretilirler ya da dışarıdan ilave olarak alınırlar. Hem endojen hem de eksojen antioksidanlar serbest radikal süpürücü olarak hareket ederler. Bundan dolayı savunma sisteminin etkisini artırarak hastalık riskini de azaltırlar. Antioksidanlar, normal hücre metabolizmasının toksik yan ürünü olan serbest radikalleri etkisiz hale getirerek koruyucu etki gösterirler. Antioksidanlar Reaktif oksijen türlerinin oluşumunu engellemek, bu maddelerin meydana getirdiği hasarları önlemek ve detoksifikasyonu sağlamak üzere vücutta görev yapan savunma sistemlerine “antioksidan savunma sistemleri” ya da “antioksidanlar” adı verilir (Şener G, Yeğen Berrak Ç. İskemi Reperfüzyon Hasarı. Klinik Gelişim Dergisi. 2009; 22: 5-13.). Antioksidanların Sınıflandırılması Antioksidanlar, endojen ve eksojen olmak üzere iki grup altında toplanabilir. Endojen ve eksojen antioksidanlar, oksidan/antioksidan dengesini sağlamak için serbest radikallerden vücudu korur ve serbest radikalleri etkisizleştirmek için kullanılırlar (Sen S, Chakraborty R. The Role of Antioxidants in Human Health. American Chemical Society, Oxidative Stress: Diagnostics, Prevention and Therapy. Chapter 1: 1-37. 2011.). Endojen Antioksidanlar Endojen kaynaklı antioksidanlar, enzimatik ve nonenzimatik antioksidanlar olarak iki alt grupta sınıflandırılabilir. Enzimatik Antioksidanlar: · Süperoksit Dismutaz(SOD): Bunlar serbest radikallere karşı ana antioksidan savunma sistemidir. Vücutta oluşurlar, çalışması için bakır ve mangan gerekir. (Fukai T, Ushio-Fukai M. Superoxide Dismutases: Role in Redox Signaling, Vascular Function, and Diseases. Antioxidants and Redox Signaling. September 2011.) · Katalaz(CAT): Peroksizomlarda daha az olarak sitozolde ve mikrozomal fraksiyonda bulunur.Hidroksil radikali oluşumunu hidrojen peroksiti su ve oksijene parçalayarak engeller (Valko M, Leibfritz D, Moncol J, Cronin MT, Mazur M, Telser J. Free radicals and antioxidants in normal physiological functions and human disease. The International Journal of Biochemistry & Cell Biology. 2007; 39: 44 - 84.) · Glutatyon Peroksidaz (GSH-Px): Glutatyon peroksidaz, hücrelerin sitoplazmasında bulunup hidrojen peroksitten kaynaklanan oksidatif hasara karşı hücreleri korur. (Sen S, Chakraborty R. The Role of Antioxidants in Human Health. American Chemical Society, Oxidative Stress: Diagnostics, Prevention and Therapy. Chapter 1: 1-37. 2011) · Glutatyon S-Transferaz (GST): Başta araşidonik asit ve lineolat hidroperoksitleri olmak üzere lipid peroksitlerine karşı selenyum bağımsız GSH-Px aktivitesi göstererek antioksidan savunma mekanizması oluştururlar.( Akkuş İ. Serbest radikaller ve fizyopatolojik etkileri. Mimoza Yayınevi, Konya,1995.) Nonenzimatik Antioksidanlar: • Glutatyon • Koenzim Q 10 • Melatonin • Selenyum • Ürik asit • α-lipoik asit • Bilirubin • Transferrin • Albümin • Seruloplazmin Eksojen Antioksidanlar · α-Tokoferol (Vitamin E): Tokoferollerin alfa, beta, gama, delta vb.çeşitli türleri bulunmaktadır. Antioksidan aktivitesi en yüksek olan tokoferol de αtokoferol’dür. Vitamin E, bitkisel yağların sabunlaşmayan kısımlarında, yer fıstığı, badem, pamuk ve keten tohumlarında bulunur. · β-karoten (Vitamin A): · β-karoten, karotenoidlerin yağda çözünen bir üyesidir. Bunlar aktif A vitaminine dönüşebildikleri için provitamin olarak tanınırlar. β-karoten retinada retinole dönüşür ve karanlıkta görüş için gereklidir. β-karoten, güçlü bir antioksidandır. · Askorbik asit (Vitamin C): Askorbik asit, güçlü indirgeyici aktivitesinden dolayı iyi bir antioksidandır. Süperoksit, hidroksil, singlet oksijen, hidroperoksil, lipid peroksil radikalleri ile reaksiyona girerek onları ortamdan temizler. İdeal bir antioksidanın, serbest radikal hasarını önleyebilmesi için, hem suda hem de yağda çözünür özellikte olması gerekir. E vitamini ile verilen askorbik asit, hem yağ hemde sulu ortamda etki gösterdiğinden, serbest oksijen radikallerini temizleyici etkisi oldukça kuvvetlidir. · Folik asit (Vitamin B9): Folik asit suda çözünebilen bir vitamin B üyesidir. Folik asit, DNA sentezi ve kırmızı kan hücrelerinin üretimi için gereklidir. Kadın ve erkeklerde normal fertilite için önemlidir. Ayrıca, gebelik ve çocukluk gibi büyüme periyotlarında ve hücre bölünmesi sırasında rol alır. Folik asit erkeklerde spermatogenezis için de gereklidir. Folik asit ROS’u temizleyen çok güçlü bir antioksidandır. (Hussein HK, Elnaggar MH, Al-Zahrani NK. Antioxidant role of folic acid against reproductive toxicity of cyhalothrin in male mice. Glo Adv Res J Environ Sci Toxicol. 2012; 1(4): 66-71.) Antioksidanların Faydaları Nelerdir? 1. Bilişsel Sağlığa Yardımcı: Antioksidanlar, merkezi sinir sistemindeki aracılar olarak çalışır, böylece iltihabı önler ve bilişsel sağlığı arttırır. Nörolojik hastalıklarının çoğu, antioksidan alımıyla önlenebilen ve iyileştirilebilen oksidatif hasarla ilişkilidir. Antioksidanlar, Alzheimer hastalığı gibi birçok hastalığın önlenmesinde de rol oynamaktadır. (Fatty Acids, Antioxidants and Physical Activity in Brain Aging Hércules Rezende Freitas, Gustavo da Costa Ferreira Nutrients. 2017 Nov; 9(11): 1263. Published online 2017 Nov 20. doi: 10.3390/nu9111263) 2. Romatoid Artrit Tedavisine Yardımcı: Bir çalışma, E ve C vitamininin enflamatuar yanıt ve klinik semptomlar üzerindeki etkisi romatoid artritin semptomlarını iyileştirebileceğini ve rahatlama sağlayabileceğini görülmüştür. (Antioxidant intervention in rheumatoid arthritis: results of an open pilot study Richard M. van Vugt, Philip J. Rijken Clin Rheumatol. 2008 Jun; 27(6): 771–775. Published online 2008 Feb 15. doi: 10.1007/s10067-008-0848) 3. Bağışıklık Sistemine Yardımcı: A, C, E vitaminleri ve karotenoidler gibi antioksidanlar bağışıklık sağlığını artırır. Avrupa Klinik Beslenme Dergisi'nde yayınlanan bir raporda, diyet antioksidan takviyesinin bağışıklık sistemini koruduğu ve sağlıklı yaşlanmaya katkıda bulunduğu belirtilmektedir. (Effects of antioxidants on immune system ageing M De la Fuente European Journal of Clinical Nutrition volume56, pagesS5–S8 (2002)) Yapılan epidemiyolojik çalışmalarda, fenolik asitlerin radikaller tarafından indüklenen oksidasyona karşı güçlü inhibitör aktiviteye sahip olduğu tespit edilmiştir. Ayrıca fenolik asitler iltihap önleyici, bağışıklık sistemlerini güçlendirici ve kan dolaşımını iyileştirici özelliklerinden dolayı vücuda önemli düzeyde anti-aging etki gösterirler. (Ravichandran K, Ahmed AR, Knorr D, Smetanska. 2012. The effect of different processing methods on phenolic acid content and antioxidant activity of red beet. Food Research International 48: 16–20.) 4. Yaşlanma Üzerindeki Etkisi: Yaşlanmaya karşı vücudun savunmasında en önemli rolü SOD enzimi oynamaktadır. Bu enzim vücudun savunma sisteminin güçlendirilmesi oksidatif stresi ve yaşlanma oranını azaltarak yaşam süresini uzattığı bildirilmiştir. (Oxidative stress, caloric restriction, and aging. Sohal RS1, Weindruch R. Science. 1996 Jul 5;273(5271):59-63.) E vitamini, yaşlanma sırasında oksidatif strese karşı beyindeki sinir sistemini korur ve dolayısıyla bilişsel işlevlerin azalmasını önler. (Fukui K, Omoi NO, Hayasaka T, et al.: Cognitive impairment of rats caused by oxidative stress and aging, and its prevention by vitamin E. Annals of the New York Academy of Sciences. 2002;959:275-284.) 5. Sigara Tüketimine Bağlı Oksidatif Stres: Sigara içenlerin oksidatif stresin arttığı ve antioksidan aktivitesinin azaldığı gözlendiği görülmüştür. Meyve ve sebze tüketiminin sigara içenler için koruyucu bir strateji olabileceğini göstermiştir. (The interaction of cigarette smoking and antioxidants. Part I: diet and carotenoids Kelly GS Altern Med Rev. 2002 Oct;7(5):370-88.) 6. Göz Sağlığı: Antioksidan tüketimi yaşa bağlı makula dejenerasyonunun ve diğer görme sorunlarının ilerlemesini önleyebildiği belirtilmiştir. (Antioxidants and vision health: facts and fiction. Grover AK1, Samson SE. Mol Cell Biochem. 2014 Mar;388(1-2):173-83. doi: 10.1007/s11010-013-1908-z. Epub 2013 Dec 6.) Lutein, antioksidan aktivitesi sayesinde üveit hastalığına yani gözün iris, tabakasında meydana gelen iltihaplanmalara yol açan lipopolisakkaritlere karşı kısmen gözü korur. (Rong-Rong He, Bun Tsoi, Fang Lan, Nan Yao, Xin-Sheng Yao, Hiroshi Kurihara. 2011. Antioxidant properties of lutein contribute to the protection against lipopolysaccharideinduced uveitis in mice. Chinese Medicine, 6: 38-46 ) Güçlü bir antioksidan olan β-karoten, retinada retinole dönüşür ve karanlıkta görüş için gereklidir. (Pham-Huy LA, He H, Pham-Huy C. Free Radicals, Antioxidants in Disease and Health. Int J Biomed Sci. 2008; 4(2): 89-96) 7. Cilt Sağlığı: Vitamin E’nin antioksidan etkisi ile ilgili araştırmaların önemli kısmı, deri antioksidan kapasitesini arttırdığını ortaya koymaktadır. Cilt yaşlanmasına ve ışığın deri üzerindeki yıpratıcı etkisine karşı daha güçlü bir korunma oluşturmada vitamin E ve kombinasyonları önemli düzeyde etkilidir. (Larson RA. Naturally occuring antioxidants. Lewis publishers. New York. 1997.) Antioksidan Çeşitleri ve En İyi Gıda Kaynakları Antosiyaninler: Bunlar meyveler, patlıcan, patates, havuç ve kuşkonmaz gibi sebzelerde bulunur. Bu antioksidanlar kan damarı sağlığını geliştirmeye yardımcı olur. Resveratrol: Bitter çikolata, kırmızı şarap, yerfıstığı ve üzümde bulunur. Kalp ve akciğer sağlığını desteklemeye, belirli kanser türlerini önlemeye ve genel olarak iltihabı azaltmaya yardımcı oldukları görülmüştür. Izoflavonlar: Soya fasulyesinde bulunurlar. Kemik sağlığını desteklemeye, eklem iltihabını azaltmaya, menopoz semptomlarını hafifletmeye ve meme kanserine karşı korunmaya yardımcı olurlar. Likopen: Bu domates ve domates ürünlerinde, pembe greyfurt, karpuz ve kırmızı biberde bulunur. Bunlar prostat ve kalp sağlığını desteklemeye yardımcı olur. Lutein: Bu antioks idan ıspanak, brüksel lahanası, brokoli, marul, lahana, enginar ve lahanada bulunur. Bu antioksidan göz ve kalp sağlığını desteklemeye yardımcı olabilir ve bazı kanserlerin önlenmesinde rol oynayabilir. Antioksidan Kaynakları Bitki besinleri zengin antioksidan kaynaklarıdır. Meyve ve sebzelerde, fındık, kepekli tahıllar ve bazı etlerde, kümes hayvanlarında ve balık gibi diğer yiyeceklerde bol miktarda bulunurlar. İyi spesifik antioksidan kaynakları şunlardır: allium sülfür bileşikleri - pırasa, soğan ve sarımsak antosiyaninler - patlıcan, üzüm ve çilek beta karoten - kabak, mango, kayısı, havuç, ıspanak ve maydanoz kateşinler - kırmızı şarap ve çay bakır - deniz ürünleri, yağsız et, süt ve kuruyemiş flavonoidler - çay, yeşil çay, narenciye, kırmızı şarap, soğan ve elmalar indoller - brokoli, lahana ve karnabahar gibi sert sebzeler izoflavonoidler - soya fasulyesi, soya peyniri, mercimek, bezelye ve süt lignans - susam, kepek, kepekli tahıllar ve sebzeler lutein - ıspanak ve mısır gibi yeşil, yapraklı sebzeler likopen - domates, pembe greyfurt ve karpuz polifenoller - kekik selenyum - deniz ürünleri, sakatat, yağsız et ve kepekli tahıllar A vitamini - karaciğer, tatlı patates, havuç, süt ve yumurta sarısı C vitamini - portakal, frenk üzümü, kivi, mango, brokoli, ıspanak E vitamini - avokado, fındık, tohum ve kepekli tahıllar Gıdadaki Antioksidan İçeriği Belirlemek İçin: Herhangi bir gıdadaki antioksidan içeriği, ORAC skoru ile ölçülür. Oksijen Radikal Absorbans Kapasitesi olarak adlandırılan ORAC skoru, belirli bir gıda maddesinin toplam antioksidan kapasitesini belirler. Skor arttıkça, antioksidan kapasite o kadar artar.

  • İrritabl Bağırsak Sendromunda beslenme:FODMAP

    İrritabl bağırsak sendromu (IBS) yaygın görülen bir fonksiyonel barsak hastalığıdır. IBS hastalarının % 96'sı şişkinlik problemi yaşar ve konvansiyonel terapilere kötü yanıt verir. IBS olan kişilerde kalın bağırsak hareketlerinde anormallik ve barsak duvarındaki kaslar ile sinirler arasındaki iletimde bozukluk olduğu tespit edilmiştir. Bunun sonucunda bağırsak dışkıyı atabilmek için birbiri ile uyumsuz hareketler yapmakta ve kişide karın ağrısı, şişkinlik ve dışkı kıvamı ve miktarı ile ilgili sorunlar meydana geliyor. Kişiden kişiye şikâyetlerin artma nedenleri farklılık gösterse de, sindirim sistemi ile ilgili bir bozukluk olduğundan, yiyecekler büyük önem taşıyor. IBS hastalarında şişkinlik semptomlarının iyileştirilmesinde düşük FODMAP diyetinin etkinliğini destekleyen kanıtlar vardır. FODMAP Diyeti: FODMAP`ın açılımı Fermente Oligo-sakkarit, Disakkarit, Mono-sakkarit ve Polyoller. Bağırsak problemi olan kişiler, bu şekerleri sindirmekte zorlanıyor. Bu durumda da bakterilerin yaşadığı kalın bağırsağa geçiyorlar. Orada da bakteriler, bu şekerleri mayalamaya başlıyor. Sonrasında ise gaz şişmeleri ve ağrılara neden olabilir. Bu durum İrritabl Bağırsak Sendromu olan kişilerde sıkça karşılaşılan bir problemdir. 6 hafta boyunca FODMAP içeriği yüksek birçok yiyecek tüketilmiyor. Bunun sonucunda bu ağrı ve şişkinliklerin büyük ölçüde azalması beklenir. Bu 6 haftanın sonunda ise, tüketilemeyen bu yiyecekler az miktarlarda olmak üzere tek tek günlük diyete tekrar ekleniyor. Böylece bağırsak üzerindeki etkileri gözlenerek o gıdanın rahatsızlık verip vermediği saptanmaya çalışılır. FODMAP Diyetinde Önerilen Besinler: Et grubu: Yağsız kırmızı etler, Derisiz hindi, Tavuk, Balık, Kabuklu deniz ürünleri, Yumurta, Yumurta beyazı. Tahıllar: Mısır unu, Pirinç, Glutensiz tüm yiyecekler. Meyveler: Muz, Üzüm, Ayva, Greyfurt, Kivi, Böğürtlen, Ananas, Mandalina, Portakal, Limon. Sebzeler: Biber çeşitleri, Marul, Domates, Salatalık, Havuç, Kereviz, Patlıcan, Kabak, Yer elması, Nane, Roka, Dereotu, Maydanoz, Ispanak, Pazı, Ebegümeci, Semizotu. Soslar ve baharat: Sirke, Hardal, Sarımsak, Pul biber, Tuz, Zeytinyağı. Süt ve süt ürünleri: Çedar, Parmesan, Mozarella tip peynirler, Laktozsuz süt. FODMAP Diyetinde Kaçınılması Gereken Besinler: Yüksek fruktoz içeren bazı taze meyveler, früktoz şurubu içeren tüm yiyecekler, Çikolata, Kırmızı et, Kafein içeren içecekler, Alkollü içecekler, Suni tatlandırıcılı diyet yiyecek ve içecekler.

  • İyot ve Tiroit İlişkisi

    Vücudumuzda ortalama 20-30 mg kadar iyot bulunmaktadır. Bunun %75’i tiroit bezinde geri kalanı kan, süt salgılayan meme bezi, mide mukozası ve diğer dokulardadır. Yeterli kadar iyot almadığımızda T3 ve T4 adını verdiğimiz tiroit hormonları yapılmaz. Hormonlar az yapılınca, daha çok hormon yapılması için tiroit bezinde büyüme olur. Tiroit bezinin büyümesine guatr adı verilir. Bu hastalık kadınlarda erkeklerden daha sık görülen bir hastalıktır ve özellikle gebelik döneminde ve ergenlik öncesi çocuklarda görülür. İyot eksikliği çok fazla ise tiroit bezi yetmezliği oluşur. Bu durumda metabolizmamız yavaşlar. Cilt kurur, saçlar dökülür, yüzde şişkinlik, kaslarda gevşeklik, güçte azalma ve zihinsel tembellik gibi belirtileri olan miksödem görülür. Tiroit bezinin görevi T3 ve T4 hormonlarını üretmektir. Tiroit hormonları ayrıca vücudumuzda her hücre ve dokunun fonksiyonlarını düzenler. Metabolizmanın hızını tiroit hormonları belirler. İyot Eksikliği; İyot eksikliği, canlının büyüme hızını ve metabolizmayı denetleyen tiroit bezi salgısını doğrudan etkileyen iyot elementinin vücuda yeterli miktarda alınamaması durumudur. İyot eksikliğinde kalp ve akciğer yetersizliği, kilo artışı saç ve tırnaklarda kırılma kilo artışı, konsantrasyon güçlüğü görülmesi artar. Yeni doğanda: Guatr, aşikar ve subklinik hipotiroidi, cücelik Hamilelikte: Kendiliğinden düşük, ölü doğum, doğumsal anomali, endemik cücelik Erişkinlerde: Guatr, hipotiroidi, zekâ geriliği, kısırlık Hipotiroidi Nedir; Tiroit bezi hormonlarının tiroit bezinden kısmen veya tam olarak yapılanmaması ve kan dolaşımına verilememesinden kaynaklanan bir hastalıktır. Bebek ve çocuklarda görülen hipotiroidi, büyüme ve gelişmede geriliğe neden olur. İyot ihtiyacımızı karşılamak için; Yemeklerde ve masada kullandığımız tuzu, iyotlu tuzla değiştirmek günlük olarak almamız gereken iyodu karşılar. İyot ihtiyacını karşılamak için sadece iyotlu tuz kullanmak yerine balıklar, deniz ürünleri ve sebzeler(ıspanak, soya fasulyesi, kuru fasulye, sarımsak) tüketebiliriz. WHO(Dünya Sağlık Örgütü) Tarafından Belirlenen Günlük İyot İhtiyacı Şöyledir; 0-59 aylık olan çocuklarda: 90 mikrogram/gün, 6-12 yaş arasında: 120 mikrogram/gün Genç erişkinlerde ve erişkinlerde: 150 mikrogram/gün Hamilelerde ve emzirme sırasında: 200 mikrogram/gün Hamilelerde ve emzirme sırasındaki iyot miktarı bazı kuruluşlara göre sırasıyla 220 ve 290 mikrogram/gün’e kadar çıkarılmaktadır. Hamilelik ve Emzirme Döneminde İyot Eksikliği Çok Önemli; Bebeklik döneminde iyot eksikliği ruhsal ve bedensel gelişimi ağır bir biçimde kesintiye uğratan kretenizme yol açar. Bu durumun önüne geçilmesi için anne gebelikte iyotça zengin besinler almalıdır. Ayrıca hamilelerde iyot eksikliği bebeğin beyin gelişimini önler ve hipotiroidiye neden olur. Beyinde kalıcı zekâ geriliği oluşur. Günlük iyot ihtiyacı hamilelik döneminde artar bu miktarın alınması hem anne hem de bebeğin sağlığı için çok önemlidir. Rakamlara göre dünyada iyot eksikliği 130 ülkede 750 milyondan fazla insanı etkiliyor. Sağlığımızda önemli bir yere sahip olan iyot hakkında kendimizi ve çevremizi bilinçlendirmeliyiz.

  • L-Carnitin (Karnitin) Nedir?

    L-carnitin, genellikle bir kilo kaybı takviyesi olarak alınan, doğal olarak oluşan bir amino asit türevidir. Karnitin vücutta, lizin ve metiyonin amino asitlerinden sentezlenir. Yağ asitlerini hücrelerin mitokondrilerine taşıyarak enerji üretiminde çok önemli bir rol oynar. L-carnitin’in metabolizmada yağ yakımını arttırıcı, kasları güçlendirici ve bağışıklık sistemi, yüksek tansiyon, diyabet gibi hastalıkların tedavisinde yardımcı olarak kullanılması birçok çalışma ile kanıtlanmıştır. L-carnitin, özellikle alzheimer gibi nörodejeneratif hastalıkların tedavisinde de etkili olduğu belirtilmiştir. Son yılların en popüler besin desteklerinden biri olmasına karşın L-carnitin’in gıdalardan doğal olarak alındığı zaman biyoyararlılığının daha yüksek olduğu saptanmıştır. L-Carnitinin Vücuttaki Rolü L-carnitinin vücuttaki ana rolü mitokondriyal fonksiyon ve enerji üretimi ile ilgilidir. Hücrelerde, yağ asitlerinin enerji için yakılabilen mitokondriye taşınmasına yardımcı olur. Vücudun L-carnitin depolarının yaklaşık %98'i, kaslarınızda bulunur, karaciğer ve kandaki eser miktarlarla birlikte bulunur. L-Carnitin Faydaları Sportif Dayanıklılığı Artırır Kilo Kaybı Yağ Yakma Beyin Fonksiyonunu Artırır Kan Şekerini Düzenleme Dayanıklılığı Artırır L-carnitin enerji üretiminde merkezi bir rol oynadığı için, birçok sporcu onu dayanıklılığı ve atletik performansı artırmak için bir yol olarak kullanmaya amaçlar. Hem insan hem de hayvan çalışmaları, L-carnitinin dayanıklılık seviyeleri üzerindeki yararlı etkilerini doğrulamıştır. Journal of Strength and Conditioning Research’de yayınlanan bir çalışmada, profesyonel futbolculara egzersizden önce 3-4 gram L-carnitin verilmesinin tükenmişliğe erişme süresini uzattığı görülmüştür. (https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/24263659) Kilo Kaybı Birçok insan, kilo vermek için L-carnitin kullanmayı düşünür. Teorik olarak bakıldığında kilo verme desteği olarak L-carnitin kullanımı bir anlam ifade edebilir. Yapılmış bazı çalışmalar, diyet ve egzersiz ile kombine edildiğinde L-carnitinin kilo kaybını arttırmada etkili bir yolu olabileceğini kanıtlamıştır. İran'dan yapılan bir araştırma, dokuz çalışmanın sonuçlarına göre L-carnitin ile desteklemenin, daha büyük bir miktarda kilo kaybına yol açtığını ve vücut kitle indeksinde bir kontrol grubuna kıyasla daha büyük bir düşüşe yol açtığı görülmüştür. (https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/27335245) L-carnitin etkisini gösterirken hızlı bir çözüm olarak görülmemelidir. Maksimum sonuçları görmek için düzenli egzersiz ve sağlıklı bir diyetle eşleşmesi gerekir. Yağ Yakımı Kilo kaybının yanı sıra, L-carnitin yağ yakımını hızlandırmaya yardımcı olur. Almanya'da yapılan bir çalışmada, aşırı kilolu katılımcılar ya L-carnitin ilavesi ile ya da eklenmeksizin düzenli bir diyet almıştır. 10 günüm sonunda, L-carnitin önemli ölçüde yağ yıkımını arttırdığı görülmüştür. (https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/15281008) Journal of Physiology’de yayınlanan bir başka çalışmada, kaslardaki karnitin miktarının artırılmasının, fiziksel aktivite sırasında yağ yakımını ve enerji tüketimini artırarak yağ kazanımının önlenmesine yardımcı olduğu gösterilmiştir. (https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pmc/articles/PMC3784205/) Beyin Fonksiyonu Artırır L-carnitin vücudunuz için iyi olduğu gibi, aynı zamanda zihniniz için de iyidir. Araştırmalar L-carnitinin, beyin fonksiyonunu ve bilişi olumlu yönde etkileyebileceğini bulmuştur. İtalya'da Catania Üniversitesi tarafından yürütülen ve Amerikan Journal of Clinical Nutrition'da yayınlanan bir çalışma, 100 yaşın üzerindeki yaşlı katılımcılarda günlük L-carnitin takviyesinin zihinsel ve fiziksel yorgunluk üzerindeki etkilerini incelemiştir. L-carnitinin sadece toplam yağ kütlesini azaltmak ve kas kütlesini arttırmak için değil, aynı zamanda yorgunluğu azaltmaya ve bilişsel işlevi geliştirmeye de yardımcı olduğu gözlemlenmiştir. (https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/18065594) Diğer çalışmalar, başka bir L-carnitin olan asetil-L-carnitinin, Alzheimer hastalarında bilişsel gerilemeyi tersine çevirmeye ve hafızayı iyileştirmeye yardımcı olabileceğini bile göstermiştir. (https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/1444880) Kan Şekerini Düzenler Bazı umut verici araştırmalar, karnitin takviyesinin normal kan şekeri seviyelerini korumaya ve insülin direncine karşı savaşmaya yardımcı olabileceğini göstermiştir. Journal of the American College of Nutrition’da yayınlanan bir çalışma, diyabetik katılımcıların L-carnitin ile beslenmesinin insülin duyarlılığını artırdığını ve kan dolaşımından şekerin alımını artırdığını göstermiştir. (https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/10067662) 2010 yılında Roma'daki Sapienza Üniversitesi Klinik Hekimliği Bölümü'nde yürütülen bir başka küçük çalışmada, L-carnitinin kalorik kısıtlamayla birleştirilmesinin insülin direncini azaltmaya ve duyarlılığı artırmaya yardımcı olduğunu bulmuştur. (https://www.ncbi.nlm.nih.gov/pubmed/20467011) L-Carnitin Gıda Kaynakları Hayvansal ürünler, L-carnitinin en iyi doğal kaynakları olup, porsiyon başına en yüksek miktar sığır etinde bulunur. Ayrıca sebze ve tahıl gibi bazı kaynaklarda küçük miktarlarda bulunabilir. Fazla L-Carnitinin Fazla Kullanımı Günde 3 gramdan fazla L-carnitin tüketimi kusma, mide bulantısı, ishal ve gibi yan etkilere neden olabilir. Nadir olmakla birlikte, uzun süre doz aşımı kasların zayıflamasına ve nöbetlere yol açabilir. L-Carnitin Dozu Birçok doğal destek gibi, L-carnitin kullanımı güvenli gibi görünmekte. Özenli ve doktor kontrolünde kullanıldığında ciddi yan etkilerinin görülmediği bildirilmiştir. L-carnitin dozu günde 500–2,000 mg'dır, ancak değişen çalışmalarda her bir L-carnitin formu için farklı dozlar önerilmektedir. L carnitine takviyesi kullanmanız gerektiğine bağlı olarak miktar değişebilir. Size en uygun dozaj için doktorunuza danışabilirsiniz. Asetil-L-carnitin: Günde 600–2,500 mg. L-carnitin L-Tartrat: Günde 1,000–4,000 mg. Propionil-L-carnitin*: Günde 400-1.000 mg. * Propionil-L-carnitin diğer L-carnitin varyasyonlarına benzer yararlar sağlar ve serbest radikallere karşı koruma ve enerji üretimine yardımcı olma yeteneği ile bilinir.

  • Ekmek Tüketiminin Sağlık Üzerine Etkisi

    Çoğu kişi zayıflama diyetinde ekmeğin yenmemesi gerektiğini düşünür ama bu bilgi aslında doğru değildir. Kalıcı ve sağlıklı kilo vermek için ekmek tüketilmelidir. Tüketilecek ekmeğin miktarı ve çeşidi çok önemlidir. Ekmek dünyanın her yerinde üretilen ve en çok tüketilen gıdalardan biridir. Ekmeğin protein ya da diğer gıda bileşenlerince zenginleştirilmesi yetersiz beslenmenin önüne geçmede en etkin yollardan biri olarak görülmektedir. Son yıllarda insanların yaşam tarzlarının değişmesi sonucunda fiziksel aktivite azalması ve beslenme alışkanlıklarındaki değişiklikler, tip 2 diyabet, kalp hastalıkları ve bazı kronik hastalıkların artmasına yol açmıştır. Beslenme alışkanlıklarındaki en önemli değişiklikler yüksek lifli gıdalar, tam tahıllar, meyve ve sebzeler yerine hızlı sindirilebilen karbonhidrat bakımından zengin “fast-food” türü tüketimin artmasıdır. Ekmekteki Besin İçerikleri Tahıl tanesinin dış kısmını kaplayan kabuğu, tanenin yaklaşık %14,5’ini oluşturur. Öğütülmede kepek olarak ayrılır. Kabuğun yapısında nişasta olmayan karbonhidratlar ve bitkisel kimyasallar daha çok yer tutar. Bunların yanında, vitamin ve mineraller de bu kısımda daha yoğundur. Kabuğun altında bulunan endosperm kısmı, tanenin %83’ünü oluşturur ve enerji deposudur. Tanenin %2’sini oluşturan embriyo (ruşeym), tanenin yeni bitki oluşmasını sağlayan bölümüdür ve protein, lipid, vitamin ve mineraller açısından endosperme oranla daha yoğundur. Tanenin bu üç bölümündeki öğelerin yoğunluğu değişik olduğundan, öğütme ile birbirinden kolayca ayrılabilir. Ekmeğin besin öğeleri içeriği, buğdayın saflaştırılma durumuna göre değişkenlik göstermektedir. Besleyici değeri oldukça yüksek olan buğdayın öğütülme sırasında kepek ve öz kısmının ayrılması, birçok besin öğesinde önemli kayıplara neden olmaktadır. Özellikle düşük randımanlı unlardan yapılan ekmeklerde bu kayıpların daha da arttığı bilinmektedir. Tahıl tanelerindeki lifin yaklaşık üçte ikisi çözünmeyen; üçte biri ise çözünür liftir. Kepek tahıldan ayrıldığında da çözünmeyen lif kaybı görülmektedir. Günlük beslenmemizde ve özellikle de kaliteli, tam tahıllı ekmek tüketimiyle yeterli lif alımı, sadece sindirim sistemi işlevlerine değil vücutta detoksifikasyon faaliyetlerine de destek olabilmektedir. Bunun yanı sıra, kan yağlarının ve şekerinin düzenlemesiyle kalp damar hastalığı ve şeker hastalığının riskinin azalması ve vücut ağırlığı kontrolüne de destek olmaktadır. Ekmeğin Beslenmeye Katkısı Araştırmacılar tam tahıl tüketiminin vücut ağırlığının azaltılmasında etkili olabileceğini vurgulamaktadır. Bunun çeşitli nedenleri vardır. Saflaştırılmadıkları için tam tahıllı ürünlerin enerjisi daha düşüktür ve düşük glisemik indekse sahiptir. Ayrıca, tam taneli besinler yüksek miktarda diyet posası içerdiği için leptin, insülin ve C-peptid gibi pankreas ve ince bağırsak hormonlarının sekresyonunu artırır. Tokluk duygusunu yükselterek enerji alımını azaltır. Diğer taraftan, tahıllarda var olan çözünür posalar, gastrointestinal sistemde sıvı emerek intraluminal viskoziteyi artırır, gastrik boşalma zamanı yavaşlar ve ince bağırsakta emilim yavaşlar böylece vücut ağırlık denetimine yardımcı olur. Ekmek, Türk toplumunun beslenmesinde önemli bir yere sahiptir. Türkiye’de ekmek daha çok buğdaydan üretilmektedir. Ancak beyaz ekmek unu, tam tahıl unundan veya kepekli undan daha çok tüketilmektedir. Kalp damar hastalıkları, kanserler, kronik solunum yolu hastalıkları, diyabet, obezite gibi hastalıklar ve bunlarla bağlantılı kronik hastalıklar, başlıca dengesiz beslenme, fazla enerji alma ve hareketsiz yaşam şeklinden kaynaklanmaktadır. Tam tahıl ve kepekli ekmek unlarının veya bunlardan yapılan tahıl ürünlerinin, hastalıkların önlenmesinde etkili oldukları yapılan birçok araştırmada gösterilmektedir. Menon, L., Majumdar, S.D., Ravi, U., 2015. Development and analysis of composite flour bread. J. Food Sci. Tech., 52(7): 4156–4165. Şanlıer N. 2012. Tam tahıl ürünleri ve sağlık üzerine etkileri. Tam Buğday Ekmeği Yaygınlaştırma Sempozyumu, ss. 48-54, Ankara. Jonnalagadda, S.S., Harnack, L., Liu, R.H., McKeown, N., Seal, C., Liu, S., Fahey, G.C., (2010). Putting the whole grain puzzle together: health benefits associated with whole gra-ins - Summary of American Society for Nutri-tion 2010 Satellite Symposium J. Nutr., 141: 1011-1022. O'Connor A (2012). An overview of the role of bread in the UK diet. Nutrition Bulletin 37:193-212.

  • Prebiyotik ve Probiyotikler Nedir? Neden Önemli? (Rehber)

    Bakterilerin vücudumuza zarar ve hastalıklara neden olduğu inancı uzun yıllardır kabul görmüştür. Ancak günümüzde sayıları artan bilimsel araştırma sonuçlarına göre canlı mikroorganizmaların bazı hastalıkların tedavisinde ve hatta önlenmesinde kullanılabileceğini göstermektedir. Bir süredir probiyotik ve prebiyotik ürünler ticari olarakta kullanılmaya başlanmıştır. Probiyotik ve prebiyotiklerin hayatımıza daha fazla girmesiyle birlikte haklarında araştırma yapılma gereksinimi de artmaktadır. Prebiyotik ve Probiyotik Prebiyotik ve probiyotik çok karıştırılan kelimeler. Aslında birbirlerinden oldukça farklılar. Probiyotikler ağız yoluyla yeterli miktarda alındığında konakçının sağlığını olumlu yönde etkileyen canlı mikroorganizmalardır. Prebiyotikler sindirilmeyen ancak barsakta fermente olan ve kolondaki bakterilerin çoğalmasını ve etkinliğini olumlu yönde etkileyerek konağın sağlayan da iyileştiren besin öğeleridir. İnsan vücudunun sağlıklı bir yaşam sürmesi için sağlıklı bir sindirim sistemine sahip olması gerekir. Bunun sağlanması da intestinal mikroflora ile olmaktadır. Bağırsağın yararlı mikroflorasını güçlendirmek için probiyotikler, prebiyotikler ve sinbiyotikler gibi gıda katkı maddeleri kullanılır. Prebiyotik Gıda Nedir? İçeriğinde prebiyotik bileşen içeren gıda ürünleridir. Prebiyotikler, daha çok karbonhidrat grubundan ve genellikle çözünür lif işlevi olan OGS’tir. Gıdalarda bulunan en yaygın OGS; kısa zincirli (scGOS) ve uzun zincirli (lcFOS) ve inulin’dir. Örneğin lcFOS: enginar, pırasa, asparagus vb. doğal sebzelerin içinde; hindiba ise inulin’in endüstride kullanılan ana kaynağıdır. Anne sütü, enginar, pırasa, soğan, domates, kuşkonmaz, muz, sarımsak, buğday, arpa, çavdar ve bal doğal prebiyotik kaynaklarıdır. Ayrıca, inülin, Türk toplumunda yaygın ve sık kullanılan soğan, sarımsak ve yer elmasında fazla miktarda bulunan bir fruktandır. Probiyotik Gıda Nedir? Probiyotik gıda yeterli miktarlarda canlı probiyotik bakteri içeren gıdadır. Probiyotikler genellikle “Lactic bacteria” ailesinden olan Lactobacillus, Bifidobacterium, Streptokokkus cinsi bakterilerdir. Lactobacillus içeren probiyotik gıda alındığı zaman barsakta Lactobacillus artarken, barsakta bulunan streptokokların da arttığı görülmektedir. Probiyotikler besin değeri ötesinde sağlığa yararlı olan gıdadır. Türkiye’de piyasada çok değişik üründe probiyotik bulunmuş olduğu iddia edilse de bu tarz şeylerin yeteri oranda probiyotik içerip içermediği ve ek olarak raf ömrünün sonuna kadar canlılıklarını sürdürüp sürdürmedikleri tam olarak bilinememektedir. Geleneksel olarak üretilen turşu, boza, kefir ve bazı ticari probiyotik yoğurtlar bunlara örnek temsil edebilirler. Ayrıca piyasada ilaç olarak veya değişik preparatların (vitamin şeklinde) içinde de satılmaktadırlar. Probiyotik, Prebiyotik Faydaları Neler? Probiyotik ‘yaşam için’ anlamına gelen Yunanca kökenli bir kelimedir. Probiyotikler yeterli miktarda tüketildiğinde, konağın barsağındaki mikroorganizma dengesini iyileştirerek, konağın sağlığı üzerinde yararlı etkiler gösteren, canlı mikroorganizmalar olarak tanımlanmaktadır. Bir mikroorganizmanın probiyotik olarak kabul edilmesi için çeşitli özelliklere sahip olması gerekir. Bunlar, güvenilir olma, insan ve hayvanlarda kullanıldığında herhangi bir yan etki oluşturmama, insan kaynaklı olma, barsak hücrelerine tutunabilme ve barsaklarda kolonize olabilme, stabil olma, ağız yoluyla alındığında etkili olabilme ve bunun için düşük pH, asit ve safra tuzları gibi olumsuz çevre koşullarına direnç göstererek barsakta metabolize olma, canlı olma, besinlere ilave edildiğinde canlılığını kaybetmeme ve aktivitesini koruyabilme, konak için patojen olmama, normal florayı bozmadan, patojen bakterileri inhibe etme, anti mikrobiyal maddeler üretme, antibiyotiğe karşı dirençli olma, çok suşlu ürünlerin hazırlanmasına uygun olmasıdır. Probiyotiklerin etki mekanizmaları için özellikle üç mekanizma önerilmektedir. Bunlar, anti mikrobiyal bileşikler üreterek, besin elemetleri için rekabet ederek, kolonizasyon bölgeleri için rekabet ederek patojen ve zararlı bakterilerin sayılarını azaltmak, sindirim sistemini teşvik eden enzimleri üreterek, amonyak, amin veya toksik enzimlerin üretimini azaltarak, barsak duvarının işlevlerini iyileştirerek mikrobiyal metabolizmayı değiştirmek, antikor düzeyi ve makrofaj aktivitesini arttırarak bağışıklık sistemini iyileştirmektir. Prebiyotikler, ince barsak enzimlerince parçalanamayan doğal ve yapay karbonhidratlardır. Bunların başlıcaları, laktuloz, inülin, dirençli nişasta, rafinoz, fruktooligosakkaritler, soyaoligosakkaritleri, trans galaktooligosakkaritler, izomaltoligo-sakkaritler, mannooligosakkaritler, galaktooligo-sakkaritlerdir. Prebiyotikler, barsak sistemindeki bir veya sınırlı sayıdaki bakterinin gelişimini veya aktivitesini teşvik ederek, insan ve hayvan sağlığını olumlu yönde etkileyen besin bileşenleridir. Bir besin bileşeninin prebiyotik olarak adlandırılması için barsak sisteminin üst kısmında hidrolize ve absorbe olması, barsakta bulunan yararlı bakteriler tarafından kullanılabilmesi, sağlığı iyileştirici yönde barsak florasını değiştirebilmesi, insan ve hayvan sağlığını olumlu yönde etkilemesi gerekmektedir. Prebiyotikler, intestinal mikroflorada karbon kaynağı olarak kullanıldıklarında, temel olarak laktik asit ve asetik asit, bütirik asit ve propiyonik asit gibi kısa zincirli yağ asitlerini üretir. Kısa zincirli yağ asitleri barsak pH’sını düşürerek, bu ortamda mineral ve özellikle de kalsiyum emiliminin artmasını sağlar. Fermantasyon sonucu açığa çıkan bileşikler barsak epitel hücreleri için de enerji kaynağı oluşturur. Probiyotik ve Prebiyotik Faydaları neler? Yapılan klinik çalışmalar, spesifik probiyotik mikroorganizmaların, laktoz intoleransı gibi, barsakta diyareyi uyarıcı rahatsızlıkları hafiflettiği veya önlediği, barsak enfeksiyonları ile ürogenital enfeksiyonlara karşı profilaksi oluşturduğu, barsak içeriğinin mutajenitesini inhibe ettiği, barsak tümörü insidansını azalttığını göstermektedir. Antibiyotik ishali antibiyotik tedavisi başlandıktan itibaren tedavi bitiminden iki ay sonrasına kadar ortaya çıkabilir. Probiyotikler bu durumda barsağın koruyucu mukoza engelinin yeniden oluflumuna ve bağışıklık düzeyinin artmasına katkıda bulunur Probiyotiklerin sağlık üzerine yararlı etkileri yanısıra barsakta inflamasyonu azaltma, mukozal fonksiyon bozukluklarını normalleştirme, aşırı duyarlık reaksiyonlarını düzenleme gibi fonksiyonları da vardır. Probiyotikler; hastalıklarda bozulmuş olan (artmış) intestinal permaibiliteyi normalleştirerek, mikrofloradaki dengesizliği düzelterek, barsağın immünolojik bariyer fonksiyonlarını güçlendirerek, allerjide rolü olan pro-inflamatuvar sitokinlerin açığa çıkmasını azaltarak allerjide etkili olmaktadırlar. Yüksek oranda tüketilen lifli besinler sayesinde diabet ve metabolik sendromda gözlenen insülin direncinin azaltıldığı, duyarlılığının artırıldığı gösterilmiştir. Karbonhidrat emilimini değiştirirler. Bunu karbonhidratları daha fazla emilebilir hale getiren zararlı bakterilerin sayısını azaltarak başarırlar. Antibakteriyel madde üretimine yardımcı olarak, mukus sentezini arttırarak, barsak permeabilitesini stabilize ederek, mukozal bariyeri güçlendirerek, intestinal motiliteyi arttırarak patojen mikroplara karşı savunma yaparlar. Spesifik hümoral immuniteyi güçlendirirler, IgA, IgM, IgG’yi yükseltirler. Bir Gıda ya da Gıda Takviyesi Ne Zaman Probiyotik Ürün Olarak Kabul Edilir? Türk Gıda Kodeksi’ne göre bir gıdanın probiyotik ürün olarak kabul edilmesi için gram ya ada mililitresinde en az 10 üzeri 6 kob (koloni oluşturan bakteri sayısı) (1 milyon) canlı probiyotik bakteri içermesi gerekmektedir. Tüketim sırasında 1 milyon ile 10 milyon arası probiyotik bakteri içeren üründen günde toplam 100gram tüketilmelidir. Bu şekilde günlük toplam 100 milyon ile 1 milyar arası probiyotik bakteri alımı sağlamış olunur. Tüketilmesi Önerilen Probiyotik Miktarı; Günde 10 üzerinden 8 ila 9 CFU/gün alınması ve etkisinin devamı için düzenli tüketilmesi gerekir. Probiyotikler geçici kolonizasyona neden olduklarından hergün düzenli alınması gerekir. Düzenli probiyotik kullanarak barsaktaki zararlı bakterileri kontrol altında tutmak olasıdır. Prebiyotik ve Probiyotikler: Sonuç Probiyotikler ve prebiyotikler, belirli hedeflere ulaşmak için vücut fonksiyonlarını etkileyen fonksiyonel besinler olarak tanımlanmıştır. Yeterli ve dengeli beslenme ile probiyotik ve prebiyotiklerin yeterli alımı sağlanabilmektedir, ancak artmış gereksinim durumlarında ve spesifik hastalıklarda kullanılması için hastalığa özgü tür ve miktar kesinliği sağlanmalıdır. Kaynak ve İleri Okuma: Rastall RA, Gibson GR, Gill HS, Guarner F, Klaen-hammer TR, Pot B, et al. Modulation of the microbial ecology of the human colon by probiotics, prebiotics and synbiotics to enhance human health: An overview of enabling science and potential applications. FEMS Microbiol Ecol 2005;52:145-152. Lee Y.K. Selection and maintenance of probiotic microorganisms. In: Lee Y.K., Salminen S., editors. Handbook of Probiotics and Prebiotics. Wiley-VCH; Weinheim, Germany: 2009. pp. 177–187. Hempel S, Newberry SJ, Maher AR, Wang Z, Miles JN, Shanman R, Shekelle PG. Probiotics for the prevention and treatment of antibiotic-associated diarrhea: a systematic review and meta-analysis. JAMA. 2012;307(18):1959–1969. doi: 10.1001/jama.2012.3507. Geier MS, Butler RN, Howarth GS. Inflammatory bo-wel disease: Current insights into pathogenesis and new therapeutic options; probiotics, prebiotics and synbio-tics. Int J Food Microbiol 2007;115:1-11. Hill C., Guarner F., Reid G., Gibson G.R., Merenstein D.J., Pot B., Morelli L., Canani R.B., Flint H.J., Salminen S., et al. Expert consensus document: The International Scientific Association for Probiotics and Prebiotics consensus statement on the scope and appropriate use of the term probiotic. Nat. Rev. Gastroenterol. Hepatol. 2014;11:506–514. doi: 10.1038/nrgastro.2014.66. Kumar M, Babaei P, Ji B, Nielsen J. Human Gut Microbiota and Healthy Aging: Recent Developments And Future Prospective. Nutr Healthy Aging.2016; 4(1): 3–16.

bottom of page